resûlullah'ın Sana Selâmı Var
"Rahmetin o kadar çok ki...""Yâ İlâhi! Yâ Rabbi, gece oldu. Gökte yıldızlar var. Herkes uyuyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Yâ Rabbi! Sen dirisin. Her şeyi biliyor, yapılan her şeyi görüyorsun. Uyuman, uyuklaman olamaz. Seni böyle bilmeyen ihsânına kavuşamaz. Sen öyle kuvvet ve kudret sâhibisin ki, hiçbir şey, senin, olmasını dilediğin bir şeyin olmasına mâni olamaz... Rahmetin o kadar çoktur ki, rahmet kapılarını herkese açmışsın. Sana duâ edenlerin, yalvaranların duâlarını kabûl edersin. İhsân ettiğin nimetlere hamd edenleri çok sever, onlara daha çok nimetler verirsin. Ey Rabbim! Ölümü, kabri ve sana hesab vereceğimi düşündükçe, önümde bunlar olduğunu bildikçe nasıl olur da senden sevinç ve neşe isteyebilirim. Amel defterimin, sağımdan mı, solumdan mı verileceğini bilemediğim aklıma geldikçe, nasıl olur da senden dünyâlık bir şey isteyebilirim? Can alıcı meleğin geleceğini ve canımı alacağını bildiğim halde dünyâ lezzetlerinden nasıl tat alabilirim?..
Yâ Rabbi! Sana yalvarıyor, senden istiyor, rahmetinden ümid ediyor ve istiyorum ki, ölümümü, hesâbımı kolay ve rahat eyle ve sonra azâbı olmayan rahat bir hayat ihsân eyle. Âmin. Yârabbel Âlemin..."
Gözleri görmez olmuştu...
İmâm-ı Muhammed Bâkır kendisi anlatır:
"Bir gün Câbir bin Abdullah radıyallahü anhın evine gittim. İçeri girip selâm verdim. Selâmımı aldı. Gözleri görmez olmuştu. Bana 'kimsin' diye sordu. 'Zeynel'âbidinin oğlu Muhammedim' dedim. 'Ey oğlum, yanıma yaklaş' dedi. Yaklaştım, elimi tuttu ve 'Resûlullah efendimizin sana selâmı var' dedi. 'Bu nasıl olur?' diye sordum. Şöyle dedi: 'Bir gün Resûlullah efendimiz bana, (Ey Câbir, sen benim oğullarımdan Muhammed bin Ali bin Hüseyin'i görünceye kadar yaşayacaksın. Allahü teâlâ ona nûr ve hikmet vermiştir. Ona benden selâm söyle!)buyurdu.
Mübarek, bu görüşmemizden birkaç gün sonra vefât etti..."