Sultan Süleyman Fransızlara karşı dostluk politikası takibediyor, onları himayesi altında bulunduruyordu.İstanbul'a gelen d'Aramon hemen huzura kabul edildi. Fransız kralı, hamisi ve velinimeti Sultan Süleyman hazretlerine şu istirhamda bulunuyordu: "Fransız donanması, Napoli sularında Osmanlı donanması ile birleşecek ve kayıtsız şartsız Kaptan Paşa'nın emrine girecekti. Alınacak esirler ve her türlü ganimet eşyası Türklere ait olacaktı. Henri de Fransua gibi padişaha bütün minnet ve şükran hisleriyle bağlıydı ve ölünceye kadar da bağlı kalacaktı." Padişah, elçinin bu sözlerini tebessümle dinledi. Sonra elçiye:-Bilirim, siz taahhütlerinize sadık kalmazsınız. Vaktiyle de böyle yapmıştınız. Haydi gidiniz ve kralınıza söyleyiniz ki, Fransua gibi onu da düşmanlarından kurtaracağım.Kaptanı derya Sinan Paşa kumandasındaki Donanmayı Hümayun, 1552 senesi baharında Akdeniz'e yelken açarken, Turgut Reis'in de Tunus'dan kendi filosuyla hareket ederek Sicilya sahillerini vurması kararlaştırılmıştı. Fransız elçisi d'Aramon üç kadırga ile Osmanlı donanmasına katılmış, birlikte Napoli önlerinde Prustia adasına gelerek demirlemişti. Aradan on gün geçmesine rağmen, Fransız donanmasından eser yoktu. Daha sonra, Fransız filosuna yolda rastlanır ümidiyle demir alındı. Bu sırada, Sicilya sahillerini hallaç pamuğu gibi atan Turgut Reis de donanmaya katıldı. Birlikte kuzeye doğru yelken açıldı. Roma'nın iskelesi olan Ostia'ya gelerek taze su ve yiyecek alındı. Bu sırada Andrea Doria'nın otuz parça gemi ile Cenova'dan hareket ettiği haberi geldi. Sinan Paşa, kaptanları toplayıp, ne yapılması lazım geldiğini istişare etti. Kaptanlar:-Turgut Reis varken bize söz düşmez! Dediler. Bu ihtiyar deniz kurduna olan sevgi ve hayranlıklarını bir defa daha bildirdiler. Bunun üzerine Kapta Paşa, Turgut Reis'i baştardesine, yani Amiral gemisine davet ederek onun da mütalaasını istedi. Akdeniz'in her tarafını karış karış bilen Turgut Reis, Pons adaları civarında pusu kurulmasını teklif etti. Cenova'dan Napoli'ye gidecek olan gemiler, bu adalarla sahil arasındaki 40 mil genişliğindeki kanaldan geçmek zorundaydılar. Bu teklif kabul edildi. Donanma, adalar grubunun arkasındaki limanlardan birine girerek yattı, avını beklemeye başladı. Andrea Doria, Roma'nın Ostia iskelesine uğradığı zaman, Osmanlı donanmasının birkaç gün önce Pons adalarına yelken açtıklarını ve bir daha görünmediklerini öğrendi. Kaptanlarıyla müşavere ettikten sonra Ostia'da kalınması tehlikeli bulundu.-Dragut'la Sinan berabermiş, bu müthiş korsanın her şeyi göze alarak limana baskın yapması mümkündür. İtiraz edenlere de şu cevabı verdi:-Kimse benim kadar Dragut'u tanıyamaz. Akdeniz, böyle pervasız bir korsan görmemiştir.Ona göre en iyi hareket, Sardunya adasına çekilmekti. Nihayet Pons adalarından uzak geçilmek şartıyla yola devam edilmesi kararı verildi. Ertesi gün İspanyol ve Ceneviz gemilerinden kurulu armada, Pons adalarında ancak birkaç mil mesafede bulunuyordu. Bu sularda hiçbir Osmanlı gemisine rastlanılmamış olması, Andrea Doria'ya rahat bir nefes aldırdı. Artık güvenle yollarına devam edebilirlerdi. Turgut Reis, Pons adalarına geldiği zaman bütün ihtiyat tedbirlerini almış, adaların yüksek tepelerine gözcüler çıkarmıştı. Hangi bandırayı taşırsa taşısın, limandan hiçbir geminin denize açılmasına müsaade edilmeyecekti. 10 Ağustos günü gözcülerden biri, düşman donanmasının pruva hattı nizamında güneye doğru seyrettiğini ve pek yakında bu sulardan geçeceğini müjdelemişti. Kaptan Paşa telaşlanmış ve derhal demir alınmasını istemişti. Turgut Reis buna engel oldu. Çünkü Türklerin mevcudiyetini hisseden Doria, rüzgarın kendisi için müsait esmesinden ve gemilerinin süratinden faydalanarak kaça bilirdi. Acele edilmemesi ve biraz daha beklenmesi tavsiyesinde bulundu. Sinan Paşa'nın:-Fakat birkaç saat sonra karanlık basacak. O zaman ne yapacağız?Sorusuna da:-Merak etme paşa, güneş elbet batacak, fakat ay ışığı denizi gün gibi aydınlatacaktır.Cevabını verdi. Turgut!a göre, bütün donanmayı bu kadar kısa bir süre içinde harekete geçirmek hem güç, hem de tehlikeliydi. Üstelik faydası da yoktu. Bu suları çok iyi bilen Andrea Doria, bütün bu şartlardan faydalanabilirdi. En münasibi ufak bir filonun, pruva hattında seyreden İspanyol donanmasının son kadırgasına hücum etmesi ve yakalayabildiği kadar yakalamasıydı. İleride giden kadırgaların geriye dönüp savaşa katılması ihtimali akla gelse bile, Türk donanmasının ani bir baskınına uğradığını sanacak düşman, böyle çok tehlikeli bir hareketi göze alamazdı. Turgut Reis:-Siz bana bırakın, on kadırga ile ben bu işi tamamlarım. Duanızdan bizi eksik etmeyin! Dedi.Düşman donanması kanala girdiği zaman, çoktan gece olmuştu. Ay ışığı denizi aydınlatıyordu. Turgut Reis:-Vira Bismillah!Kumandasıyla demir alındı, kendisini on bir tekne kendisini takip etti. Turgut Reis, üzerine çok tehlikeli ve sorumlu bir görev almıştı. 39 parça gemiden oluşan İspanyol donanması tehlikeden habersiz, kendisini güvende hissederek, fenerlerini yakmış, güneye doğru ilerliyordu. En geride, Don Mendoza kumandasında, Granda adlı büyük bir gemi seyrediyordu. Gönüllü filo süratle bu gemiye saldırdı. Basın o kadar ani oldu ki, Amiral Mendoza neye uğradığını şaşırmış, toplarını bile ateşlemeye fırsat bulamamıştı. Kısa bir mücadeleden sonra da teslim oldu. Turgut Reis'in tahminleri doğru çıkmıştı. Baskına uğradığını anlayan Andrea Doria, kesin bir savaşı kabul etmiyor, ne kurtarabilirsem kârdır diyerek, Sardunya adasına doğru kaçmaya çalışıyordu. Turgut Reis ise, işini gün doğmadan bitirmek zorundaydı. Sabaha bir saat kala Granda'dan başka beş kadırgayı daha yakalamış, yedeğine almıştı. Binden fazla İspanyol ve Alman denizci öldürüldü. Napoli'ye götürülmekte olan çok miktarda duka altını ele geçirilmişti. Artık fazla vakit geçirmeden geriye dönmek gerekti. Güneş doğduğu zaman, ufak bir korsan filosu tarafından takip edildiğini anlayacak olan düşmanın toparlanması pekâla mümkündü. Sonra Andera Doria'nın çok usta bir denizci olduğunu da unutmamak lazımdı. Turgut Reis tam dönecekti, fakat bir zamanlar, esir düştüğünde forsa olarak küreğe çakıldığı ve ir kaç ayını geçirdiği Santa Barba adındaki galiyi (en büyük gemi) görünce dayanamadı. Müthiş esaret günlerini hatırladı. İntikam hisleri kabardı:-Bırakmam seni Santa Barba!Diye bağırdı. Kadırgasını ona doğru rampa etti. Leventler kancalı merdivenlerin takarak şiddetli bir ok ve kurşun yağmuru altında Santa Barba'ya atlamaya başladılar. Güvertede korkunç bir boğuşma başladı. Leventler uzun ve enli palalarını durmadan sallıyorlardı. Kısa bir süre içinde düşman denizcilerinde panik başladı. Turgut Reis de arkasında beş levent olduğu halde düşman gemisine atladı. Kaptanın bulunduğu kasaraya doğru koştu. İspanyol Amirali Turgut Reis'i karşısında görünce hemen tanıdı:-Ah...Korsan Dragut!Diye haykırarak iki adım geri çekildi ve birdenbire sağ elini kılıcının kabzasına attı. Bunu gören Turgut Reis bağırdı:-Yaşamak istiyorsan çek elini oradan!İhtiyar amiral büyülenmiş gibiydi. Elini çekti. En ufak bir hareketin hayatına mal olacağını anladı. Yanındaki genç bir kaptanla iki İspanyol şövalyesi bu emre itaat etmedikleri için, Turgut Reis'in yanındaki leventlerin enli palaları altında can vermişlerdi. Cesetlerini de yırtık birer çuval gibi, hâlâ dövüşmekte olan güvertedeki şövalyelerin üzerine fırlatıldı. Turgut Reis, bu manzarayı dehşetle seyreden ihtiyar amirale: -Haydi, silahşörlerine teslim olmalarını söyle. Bu hareketinle birkaç İspanyol'un daha yaşamasına hizmet etmiş olacaksın. Yaşamak, kürekte çakılı olsa dahi, güzel şeydir, dedi. Amiral bu emre boyun eğdi:-Kadere boyun eğiyorum sinyor, dedi.Mücadele sona ermiş, sağ kalan İspanyol ve Alman savaşçıları ambara tıkıldı. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber savaş sahasından ayrılarak donanmaya katılmak üzere dümen kıran Turgut Reis'in küçük filosunun yedeğinde, yedi muazzam gemi vardı.