Güneş doğmadan mübarek Osmanlı askerleri, at üstünde ve cemaatle namaz kıldılar Başlarında bütün Müslümanların halifesi ve Osmanlıların Serdarı, Gazi Sultan Süleyman Han Hazretleri...Namaz bitince Cenab-ı Hakk'a "Zafer nasip etmesi için" topluca dua edildi Sonra Mücahid Sultan, Mohaç kahramanlarına seslendi:-Ey, Mübarek Sancak-ı Şerif altında toplanan Müslümanlar!.. Ey Yeniçeriler, Azep ler, Sipahiler...Humbaracılar, Çarhacılar, Akıncı Beylerim...Erlerim, Erenlerim, Askerlerim Cümle alem bilir ki, Müslümanlar, yalnız ve yalnız Allah Rızasını kazanmak için cenk eder ler. İşte bizler de buralara kadar, İslam dininin yayılmasına mani olmak isteyen fitnecilerle harp etmeye geldik. ölürsek şehidiz, kalırsak gazi... Gayrı göreyim sizi.Günlerdir yağan yağmur, Mohaç ovasını çamur haline getirmişti. Türklerin Karasu dedikleri taraf, zaten derin bir bataklık idi.Her zamankinin aksine Osmanlılar, hemen hücum geçmediler. Nedense yerlerinden kımıldamıyorlardı. Bu duruma, düşman kumandanları da hayret etmişlerdi. İkindi vaktine kadar bekleyen Birleşik Haçlı Kuvvetleri, daha fazla sabredemediler, kendileri hücuma geçtiler. Osmanlı Serdarı gülüyordu. Yarım saat içinde arzusu gerçekleşmiş, haçlı kuvvetleri iyice yayılmıştı. İşte bu sıralarda 300 balyemez topu birden ateşe başladı. Ağır ateşten kaçan düşman birlikleri, Osmanlı saflarına sokuldular. Nihayet Gazilerin sabırsızlıkla beklediği Harp buyruğu verildi:-Ya Allah...Bismillah...Allahüekber...Muharebenin ilk anında sol kanadımız bozulur gibi oldu. Rumeli sipahileri ikiye ayrılmaya başladılar. Fırsat bulan düşman kuvvetleri de yarıktan içeri girmeyi başardılar. Fakat karşılarında koca kavuklu Yeniçerileri görünce iş değişti. Macarlar, Sırplar, Çekler, Sloven ve Papalık askerleri pusuya düştüklerini çok geç anladılar. Top ateşi, düşmanın ön ve arka taraflarını zaten ayırmıştı. Yeniçeriler de bu ateş artıklarını ufalayınca, gavurcuk lar kaçacak delik arıyorlardı. Bali Bey ve Hüsrev Bey, Osmanlı hilalinin iki ucunu sür'atle kapatıyorlardı. İkiye ayrılmış olan Rumeli Süvarileri, Serdarın emrini emsalsiz bir mükemmellikle yerine getirdiler. Birleşik kafir sürülerine, yalnız Karasu Bataklığı açık bırakılmıştı. Diğer tarafları tamamen sarılan düşmanlar, fırlayıp kaçmak istedikçe netice alamıyorlardı. Perişan halde Karasu önünde yığıldılar. Kral Layoş da onlar arasındaydı. Bir yandan top gülleleri, öte yandan Yeniçeri kılıcı, bu talihsizleri ya Cehenneme veya bataklığa itiyordu. "Allah Allah" sesleri Mohaç ovasını inletirken, 35 Macar şövalyesi birliklerinden ayrıldılar. Çünkü bunlar, Kanuni Sultan Süleyman'ı öldürmeye yemin etmişlerdi. Hristiyan lığın ikbali için, bu cinayeti göze almışlardı. Muharebeden çok önce bir kilisede bu karara varmışlardı. 3 kol halinde ilerlemeye başladılar. İki yan tarafta yürüyenler, daha zırhlı idi. Ortada bunları koruyorlardı. 200.000 kişilik kalabalık içinde bu 35 maceraperestin hareketi pek dikkat çekmemişti.Yeniçeriler ekseriya zırhsız askerleri seçiyor ve anında işlerini bitiriyorlardı. Buna rağmen 35 yeminlinin 9'unu tesadüfen hakladılar. Tabii niyetlerini hiç bilmiyorlardı. Eğer azıcık şüphelenselerdi, tamamını kıyma haline getirmeleri işten bile değildi. Fakat kaçıyor zannıyla bırakıyorlardı. Nasıl olsa arkadaki sipahiler, muharebe kaçaklarını bekliyorlardı.Yeniçerilerin satırından sıyrılan bu bahtsızlar, daha hızlı ilerlemeye başladılar. Azep askerleri de, piyade ve yalın kılıç dövüşürlerdi. Onlar da kendilerine saldırmayan bu zırhlı grupla fazla ilgilenmediler. Aynen Yeniçeriler gibi "kaçıyorlar" zannına kapıldılar. Ama onlar da hainlerin 8'ini layık oldukları yere göndermeyi ihmal etmediler.Herşeye rağmen sağ kalan 18 şövalye ilerlemeye devam ediyorlardı. Hâlâ 3 kol halinde idiler.Daima en önde veya en arkada savaşan Sipahiler, ne yazık ki şu anda yerlerinde değildiler. Çünkü düşmanı Karasu'ya sürmek gayesiyle yan taraflara kaymışlardı. Bu yüzden suikastçilerin işi son derece kolaylaşmıştı. Fakat onların asıl korktukları, Padişahın özel muhafızları olan "Hassa Alayı" idi.İşte Otağ-ı Hümayun artık görünüyordu. Fakat etrafta Hassa askerlerinden kimse yoktu. Gerçekten de çok talihliydiler. Çünkü 31 yaşındaki genç Padişah, şahsını korumakla görevli Hassa Alayını bile cenge göndermişti. Muharebenin bir an önce bitmesini istiyordu. Otağın etrafında sadece 9 nöbetçi kalmıştı.Şövalye Marczali sırıtarak istavroz çıkardı ve:-Asil Şövalyeler!..Görüyorsunuz ki bütün hristiyan azizleri açıkça bize yardım ediyorlar. İşte "Muhteşem Süleyman" elimizde. Sonra da ilave etti:-Sen ve sen! Benimle gelin! Diğerleriniz şu muhafızları haklasın!Marczali ve iki arkadaşı telaşla Otağ-ı Hümayuna daldılar. Diğerleri de, dokuz serdengeçtiye çullandılar.Mücahid Sultan, yabancı sesler duyduğu için, okuduğu Mushafı kapattı, doğruldu. Uzun kılıcını sıyırırken, suikastçilerden biri O'nu gördü. Olanca hıncıyla Macarca bağırdı:-İşte burada!..Bağırırken, bir an gerideki arkadaşlarına bakmıştı. Bu bakışı onun hayatına mal oldu. Çünkü Sultan'ın uzun kılıcı, o anda koltuk altından girip çıkmıştı bile..Yorgun şövalye büyük bir şangırtı ile yere yığıldı. Otağ ile iç Otağın arasını bir atlas perde ayırıyordu. Arkadaşlarının düştüğünü farkeden diğer ikisi hamle ettiler. Gazi Padişah, önde saldıranı, bütün ağırlıkları ile ötekinin üzerine itti. İkisi birlikte yuvarlanırlarken, kendisi de Otağın ortasına sıçradı. Pek merak etmişti. Bu sebeple bir de nâra attı:-Bre kafirler!...Sizler de kimsiniz?.. Nereden çıktınız?.. Ne istersiniz?Doğrulmaya çalışan Marczali, Türkçe cevap vermez mi!-Bizler, seni öldürmeye yemin etmiş şövalyeleriz.-Hemi de Türkçe konuşurlar!..-Hun Türklerini unuttun mu yoksa?Kanuni tebessüm etti:-Eveeet... Hungaryalılar!.. Türk soyundan gelirsiniz. Ve bir Türk Padişahını öldür meye yemin ettiniz öyle mi?-Fakat önce sen bize saldırdın. Devletimizi düzenimizi yıkmak istedin. Malımızı mül kümüzü, dağımızı, taşımızı almak istedin...-Baka Hugaryalı! Şunu hiç unutma...Mülk sadece Allah'ındır bizim malda, mülkte, dağda, denizde ne gözümüz ola!.. Bizler yalnız Allahü Teâlânın emrini yaymaya çalışırız... Sizlere, dünya ve ahiret saadetini teklif ederiz. -Ama dünyayı bize zindan ederek..Tam bu sırada Marczali'nin arkadaşı bir ok fırlatmaz mı! Bereket versin Padişahın sırtındaki ince Osmanlı zırhını delemedi. Derhal mukabele eden Kanuni'nin hançeri, hainin gözünden girip beynine saplandı.Şimdi teke tek idiler. Muhteşem Süleyman tekrar nara attı:-Hamle et bre kafir!..Tam bu sırada Bâli Bey Otağın içine atıyla birlikte daldı. Arkasından da serdengeçti ler yettiler. Koca Osmanlı Sultanını kılıç üzere bulan Bâli Bey, az daha atından düşeyazdı. Yıldırım gibi aralarına sıçradı. Fakat Cihan Hükümdarı eliyle "çekil" işareti yaptı ve :-Bu asilzadeler bizi öldürmeye yemin etmişler Bâli Beyim... dedi. Akıncı beyi:-Keferenin yemini de ne ola Sultanım!.. deyince Marczali çok kızdı:-Ey Osmanlı, unutma ki Hun Türkleri de yeminlerinden dönmezler.. diyebildi.Bâli Bey artık sabredemeyecekti. Fakat Mücahid Sultan hâlâ tebessüm ediyordu:-Tasalanma Bâli Beyim tasalanma! Bedr cengini hatırlamaz mısın?.. dedi.-Beli Sultanım...-Hazret-i Ali o Mübarek günde kendisine silah çeken öz kardeşi Akil ile çarpışmamış mıydı?..Bizler de o büyüklerin yolunda değil miyiz? Sen gayrı tasalanma, var kendi işini gör.İki saat içinde 200.000 kişilik düşman ordusu Mohaç'ta imha edildi. Müslüman lara kılıç çektikleri için hangi ırktan olursa olsun, yeryüzünden silinip gittiler.