20 Mayıs Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan gece Padişah çok dualar etti. Çünkü yarın sefer emri verilecekti. Ertesi sabah sevinç içinde uyandı. Cemaatle sabah namazını kıldılar. Sonra silahlarını kuşandı. Güneş 3 mızrak boyu yükselince, ordugaha çıktı. Hareket emrini vermek üzere iken... tam o sırada garip bir şey oldu; Güneş tutuldu. Evet, biraz önce ışıl ışıl parlayan güneş karardı. Göz gözü görmez hale geldi. Bu, yıllardır görülmemiş bir olaydı. Herkes önce şaşırdı, sonra heyecanlandı. Padişahın hemen yanında bulunan Rumeli Kazaskeri Taşköprülü-zade Kemaleddin Efendi, aynı zamanda büyük bir âlim idi. Yavaşça Sultanın kulağına eğildi:-Hayırdır İnşaallah Devletlûm!..Üstelik bugün Sehl günüdür. Destur verirseniz, hareketi biraz tehir edelim...dedi.Gerçekten o gün, Kameri aylardan Cemaziyelâhir'in son günüydü. Kameri ayların son günlerine, Sehl günü denirdi ve sefere çıkılması âdet değildi. Sultan ciddileşti:-Hele namazı kılalım da, dedi. Mevcut cemaat, Küsûf, yani güneş tutulması namazı kıldı lar. Namaz bitip daha dualar edilirken, güneş tekrar parıldamaya başladı. Bütün İstanbul halkı ile birlikte, Davutpaşa kışlasındakiler de sevinç gösterileri yaptılar. Daha sonra genç Padişah, güneş tutulmasının uğursuzluk alâmeti olmadığını bildirerek, derhal hareket emri verdi. 10 gün sonra Edirne'ye varıldı. Burada 16 gün kalınarak eksiklikler tamamlandı ve 100.000 kişilik ordu, Lehistan üzerine doğru yola çıktı. Yaz mevsimi olmasına rağmen çok yağmur yağmıştı ve bu yüzden her taraf bataklık haline gelmişti. Büyük zorluklarla, 12 Temmuz'da İsakçı kasabasına gelindi. Burada Tuna nehri geçilecekti. Fakat bu muazzam ağırlıkları taşıyacak bir köprü mevcut değildi. Derhal köprü yapılması Ferman buyruldu. 10 gün sonra köprü hazırdı. Artık Ramazan ayına da ulaşılmıştı. Gaziler oruçlu idiler. Halife-yi Rûy-i Zemin, emrettiler:-Her Mücahid askerime 1.000'er akça verile!Bu eski bir Osmanlı âdetiydi. Padişahlar ilk seferlerine çıktıkları vakit, böyle bir ihsanda bulunurlardı. Genç Osman, bilhassa Mübarek Ramazan aynı beklemişti. Fakat ihtiyar Gazi, Rumeli Kazaskeri Kemaleddin Efendi, İsakçı'da vefat etti. Bütün ordu, onun cenaze namazını kıldı. 29 Temmuz'da Tuna nehri aşıldı. Birkaç gün sonra Eflak Voyvodası Radul, askerleriyle birlikte Osmanlı kuvvetlerine katıldı. Ertesi gün akıncılar, günümüzde Ukrayna sınırları içinde kalan Hotin kalesine, Polonya askerinin büyük bir yığınak yaptığı haberini getirdi. Bunun üzerine buraya gidilmesi kararlaştırıldı ve 1 Eylül günü Ordu-yu Hümayun Hotin'e ulaştı. Polonya Kralı Sigismond, muharebeyi başşehri Krakow'dan takip ediyordu. Hotin'de ise oğlu Wladislas kalmıştı. Fakat Polonya ordusuna Başbakan Chordkiewicz kumanda ediyordu. Ertesi gün Kırım askeri buraya yetişti. Kırım hanı Can Giray, Padişahın elini öptü. O da Kırım hanını alnından öptü ve çok iltifatlar etti. 3 Eylül Çarşamba günü Hotin kuşatması başladı. İlk hücumda Bosna Beylerbeyi Vezir Paşa şehit düştü. 8 Eylül'de asıl taarruz yapıldı. Düşman, 2 büyük sancak, 32 Şövalye bayrağı, 1.000' den fazla asker, 12 top ve 2 tabyasını teslim etti. 9 ve 11 Eylül'de bu hücumlar tekrarlandı. Dalgalar halinde gelen Osmanlı hücumları düşman kuvvetlerini ve ümitlerini eritiyordu. Bu arada Konya Beylerbeyi Doğancı Ali Paşa, nehrin karşı kıyısına geçti. Kaleyi oradan da dövmeye başladı. Hotin'e giden bütün yollar tutulmuştu. Dışarıdan yiyecek ve silah gelmesi imkansızdı.15 Eylül Cuma sabahı Padişah, bizzat ordunun başında hücuma geçti. Bütün paşalar ve vezirlerin, "gitmeyin, size bir şey olur" diye yalvarmalarına rağmen o aldırmadı. Mücahidlerin en önünde savaştı. Vuruşmalar pek kanlı oldu. Bu muharebeler esnasında, cepheye dün gelen Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmed Paşa da şehid oldu. Hotin kalesi son nefesini vermek istemiyor gibi çırpınıyordu. Bu kadar şiddete dayanamayan, kale kumandanı Başbakan Chodkiewicz kahrından öldü Kış yaklaşıyor, askerler sabırsızlanıyordu. Fakat genç Osman kati kararını vermişti. Bu kaleyi almadan dönmeyecekti. Padişahın, bütün ordusuyla birlikte kışı burada geçirme niyetinde olduğunu öğrenen Polonya kralı, ne yapacağını şaşırdı. Uzun münakaşalardan sonra "Aman" dilediler. 100 kişilik elçiler heyeti Eflak Voyvodasına gitti. Sulh için Cihan Padişahına tavassut etmesini rica ettiler. Bunun üzerine 6 Ekim'de muahede yapıldı. Buna göre Hotin Osmanlılara teslim edildi. Ayrıca tebaamız olan Kırım Hanına her yıl 40.000 düka altını vergi vermeyi taahhüt ettiler. Zaferle biten bu anlaşmadan 3 gün sonra sonra Ordu-yu Hümayun, İstanbul'a dönmek üzere yola çıktı ve 22 Ocak'ta Payitaht-ı Cihan'a ulaştı. Mücahidler görülmemiş sevgi gösterileriyle karşılandılar. Bütün şehir 3 gün 3 gece donatıldı.