Aşçı Yahya Baba...
"Bu bir keramettir!"Kilerci, bakar pilav artıyor; pirinci aşçıya az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile "Bu prinç yeter mi?" demez. Kilerci şaşkındır. Her gün pirinç miktarını biraz daha kısar ama pilav azalmaz, aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tunca'nın balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime bilir: "Bu bir keramet!"
Çok dener ve emin olunca Pâdişaha çıkar. "Bu Yahya Baba boş bir adam değil Sultanım der, halbuki biz ona amele muamelesi yapıyoruz."
Bâyezid-i Veli gönül ehlidir ve aşçı ile tanışmak ister. Kilerci ile bir plan yaparlar. O gün Yahya Baba'ya çok az, hatta gülünç denilecek kadar az pirinç verilir. O her zamanki gibi okur, âlemlerin Rabbi'nden Halil İbrahim bereketi diler. Pilavı çok lezzetli olur, üstelik kazanlara sığmaz. Yahya Baba artanları yine yüklenir, Tunca'nın yolunu tutar. Tam kepçeyi daldırıp balıklara atarken Padişah ortaya çıkar:
-Ne oluyor bre, der! Yoksa devlet malını israf mı edersin?
Artık sırrı ifşa olmuştur...
Yahya Baba tutulur kalır. Ancak balıklar kafalarını sudan çıkarıp;
-Ayıp olmuyor mu Sultanım, derler. Koca devletin artığını bize çok mu görüyorsun?
Yahya Baba öylesine mahçup olur ki, anlatılamaz. Utancından secdeye kapanır, Allah'a sığınır. Bâyezid-i Veli onun kalkmasını bekler, ama geçmiş ola. Çünkü sırrı ifşa olmuştur...
Mübarek çoktan rûhunu teslim edip kavuşmuştur rahmet-i Rahmana...