Abdülhâlık Goncdüvânî
Zamânının bir tânesi oldu...Abdülhâlık da babası gibi Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederlerdi... Bir gün Hızır aleyhisselâm Abdülhâlık Goncdüvâni hazretlerinin yanına geldi. Ona, Allahü teâlâyı gizli ve açık zikretmenin yollarını öğretti ve mânevi evlâtlığa kabûl edip; "Kalbinden Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah kelime-i tayyibesini şöyle şöyle zikredersin!" diye târif etti. Abdülhâlık hazretleri de, târif üzere, bu mübârek kelime-i tevhidi sessiz sessiz kalben söylemeğe başladı. Bunu, kendisi için ders kabûl etti. Bu hâl mânevi makamlarda yükselmesine sebeb oldu.
Bu sıralarda Yûsuf-ı Hemedâni hazretleri Buhârâ'ya geldi. Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri onun hizmetine girdi ve bu hizmette bir süre kaldı. Böylece sohbette üstâdı Yûsuf-i Hemedâni, zikir tâlim hocası da Hızır aleyhisselâm oldu.
Bu mübarek zat, hâlini insanlardan gizli tutardı. Nefsinin isteklerine uymayıp, istemediği şeyleri yapmakta kendisini pek ağır imtihanlara tâbi tutar fakat hiç kimseye bir şey sezdirmezdi. Hele onun Hızır aleyhisselâm ile ulaştığı mânâda ilim tahsiline hiç kimse vâkıf olmazdı. Zamânının bir tânesi oldu...
Nûr çeşmesinin başı...
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretlerinin âhiret âlemine göç etmesi yaklaşmıştı. Talebelerinin terbiyesini Ahmed Sıddık, Evliyâ Kebir, Şeyh Süleymân Germini ve Ârif-i Rivegeri adlarındaki dört büyük halifesine bıraktı. Onlara nasihatlerde bulundu. 1180 (H.575) yılında Goncdüvân'da vefât etti. Vefâtından evvel şu şiiri söyledi:
Dosta mübâreğim ve düşmana musibetim/Cenkte demir gibi ve sulhta mum gibiyim/Nûr çeşmesinin başı Goncdüvân, menzilimizdir/Rum kapısına kadar iki ağızlı kılıç vururum...