Abdülkerîm Râfi’î
Dört mezhebin hâli, bir şehir ehâlisinin hâline benzer ki, önlerine çıkan bir işin nasıl yapılacağı kanûnda bulunmazsa, o şehrin eşrâfı, ileri gelenleri toplanıp, o işi kanûnun uygun bir maddesine benzeterek yaparlar. Bâzan uyuşamayıp, bazısı devletin maksadı, beldeleri tâmir ve insanların rahatlığıdır der. O işi, re'y ve fikirleri ile, kanûnun bir maddesine benzetir. Bunlar, hanefi mezhebine benzer. Bazıları da, devlet merkezinden gelen memurların hareketlerine bakarak, o işi, onların hareketine uydurur ve devletin maksadı, böyle yapmaktır derler. Bunlar da, Mâliki mezhebine benzer. Bazıları ise kanûnun ifâdesine, yazının gidişine bakarak, o işi yapma yolunu bulur. Bunlar da, Şâfi'i mezhebi gibidir. Bir kısmı ise, kanûnun başka maddelerini de toplayıp, birbiri ile karşılaştırarak, bu işi doğru yapabilmek yolunu arar. Bunlar da, Hanbeli mezhebine benzer...
İşte şehrin ileri gelenlerinden her biri, bir yol bulur ve hepsi, yolunun doğru ve kanûna uygun olduğunu söyler. Kanûnun istediği ise, bu dört yoldan biri olup, diğer üçü yanlıştır. Fakat, kanûndan ayrılmaları, kanûnu tanımadıkları için, devlete karşı gelmek için olmayıp, hepsi kanûna uymak, devletin emrini yerine getirmek için çalıştıklarından, hiçbiri suçlu görülmez. Belki, böyle uğraştıkları için, beğenilir. Fakat, doğrusunu bulan daha çok beğenilip, mükâfât alır. Dört mezhebin hâli de böyledir.
İSTENİLEN YOL BİRDİR!..
Allahü teâlânın istediği yol, elbette birdir. Dört mezhebin ayrıldığı bir işte, birinin doğru olup, diğer üçünün yanlış olması lâzımdır. Fakat, her mezhep imamı, doğru yolu bulmak için uğraştığından, yanılanlar affolur. Hattâ sevap kazanır. Çünkü, Peygamberimiz, (Ümmetime, yanıldığı ve unuttuğu için cezâ yoktur) buyurdu. Bu ayrılıkları bazı işlerde olup, ibâdetlerin çoğunda, yâni Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açık olarak bildirdikleri ahkâmda ve inanılacak şeylerde, aralarında tam birlik bulunduğundan, birbirini kötülemezler...