Abdullah-ı Dehlevî
Abdullah-ı Dehlevi, Delhi'de bulunan Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin huzûruna varıp, kendisini talebeliğe kabûl buyurmasını istedi. O da:
-Sen zevkin ve şevkin olduğu yere git. Bizim yolumuz, tuzsuz taşı yalamak gibidir, buyurdu. O ise;
-Zaten benim mûradım, isteğim de buyurduğunuzdur, dedi. Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri; "Mübârek olsun" buyurup talebeliğe kabûl etti... Onu Nakşibendiyye yolunun, Müceddidiyye koluna göre yetiştirip, bu yolun esaslarını ve edeblerini öğretti.
Abdullah-ı Dehlevi on beş sene onun sohbetiyle şereflendi. Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuşunca, mutlak icâzet, diploma alıp, halifesi oldu...
Abdullah-ı Dehlevi hazretlerine hasta sâhipleri gelir, hastalarının şifa bulması için duâ etmesini isterlerdi. O da, gelenleri boş çevirmez, sıhhate kavuşmaları için duâ buyururdu. Allahü teâlâ, böyle sevgili bir kulunun duâsını kabûl buyurduğu için, hasta ânında iyi olurdu. Bunu işiten herkes, o mübareğin hâne-i saâdetlerinin önünde birikip, dertlerine derman ararlardı.
Talebesinden Mevlevi Kerâmetullah, zâtülcenb hastalığına yakalanmıştı. Hocası, elini hastanın üzerine temas ettirmesiyle, hastalık Allahü teâlânın izniyle geçti...
Abdullah-ı Dehlevi, bir gün Hakim Nâmdâr Han'ı ziyârete gitti. Onu sekerât hâlinde, gözlerini kapamış ve şuûru gitmiş buldu. Yakınları; "Hastalığının gitmesi için Allahü teâlâya teveccüh ediniz" dedi. O da, hastaya bir baktı. O anda hastanın şuûru yerine geldi, gözlerini açtı. Bir müddet onunla konuştu. Abdullah-ı Dehlevi kalkıp adımını, kapısından dışarı atıp çıkınca hasta hemen vefât etti...
Talebelerinin ileri gelenlerinden Ahmed Yâr, ticâret için sefere çıkmıştı. Dönerken hocası Abdullah-ı Dehlevi'yi yanında yürüyor gördü. Ahmed Yâr'a; "Hızlı yürü, kâfile geride kalsın! Çünkü yolda, soyguncular, yol kesiciler vardır. Kâfileyi basmak istiyorlar" buyurdu ve kayboldu. Ahmed Yâr sonradan bu hadiseyi; "Acele ettim. Kervândan çok ileri geçtim. Yol kesiciler gelip, ardımdan kâfileyi bastılar. Ben kurtuldum. Sağ sâlim evime geldim" diye anlattı...