Ağlayıp Sızlamak, Derdi Belâyı Geri Çevirmez
Şöyle anlatılır: Ebü'l-Feth Şemsüddîn Muhammed Müzzî İskenderî anne karnında iken, babası Bedrüddîn Avfî, Allahü teâlânın sevgili kulu Abdürrahmân Şebrîsî'ye gelip, onun için duâ istedi. O da; "Merak etmeyin, hanımınız iki çocuk dünyâya getirecek, birisi yedi gün kadar yaşayıp vefât edecek. Onun için sabrediniz. Diğeri ise uzun seneler yaşayacak. İsmini Ebü'l-Feth koyunuz. Allahü teâlâ ona çok hayır kapıları açacak" buyurdu. Abdürrahmân Şebrîsî'nin dedikleri aynen çıktı...
Çocuğun babası kırk gün sonra bir ziyafet hazırladı. Abdürrahmân Şebrîsî ve talebelerini dâvet etti. Yemeğe başka sâlih kimseleri de çağırdı. Sofrayı hazırlayıp önlerine getirdi. Abdürrahmân Şebrîsî sofradan bir hurma tânesi alıp onu ezdi. Biraz bal ile karıştırıp duâ etti. Talebeleri de duâ ettiler. Bu yiyecekten çocuğa yedirdi. Yedi defâ Fâtiha'yı okudu. Çocuğu babasına verip buyurdu ki: "Bu yiyeceğin kalanını çocuğun annesine ver. Bundan yesin. Vefât eden yavrunuzun rûhunun da Arş tarafında döndüğünü görüyorum. Onun için de üzülmeyiniz" buyurdu.
Abdürrahmân Şebrîsî, bir gün Ebü'l-Feth'e; "Yatsı namazında benim yanıma gel" buyurdu. O da gelip berâberce yatsı namazını kıldılar. Sonra da Kasyun Dağı eteğine gelip dağa tırmandılar. Tepesine çıktılar. O zaman Abdürrahmân Şebrîsî, Ebü'l-Feth'e dönüp buyurdu ki: "Aşağıda yanan meş'alelere bak, onları iyice say, unutma!" Daha sonra da Berze köyüne geldiler. Orada Abdürrahmân Şebrîsî Ebü'l-Feth'e; "Dağda kaç meş'ale saydın?" diye sordu. O da; "Sekiz yüz" deyince; "Bu yerler, oralarda medfun olan enbiyâ makamlarıdır" buyurdu.
Sohbetlerinde buyurdu ki: “Bir musîbet geldiğinde feryâd ü figân eden kimse, Allahü teâlâya karşı gelmiş olur. Ağlayıp, sızlamak, belâ ve musîbeti geri çevirmediği gibi, insanın sabredenlere verilen sevap ve mükâfâttan da mahrum olmasına sebep olur.”
“Bir kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve güzel hâlleri anlatılır da, o kimse bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa, bilsin ki kendisi kötü kimsedir.”
“Sıkıntının mükâfâtını bilen, ondan kurtulmaya heves etmez.”