Ali Efe Ile Küçük Efe
"BENİ DE YANINA AL BABACIĞIM"Ali Efe bir gün çizmelerini çekip kalpağını başına geçirmiş, mavzerini alarak ailesiyle vedalaşmış, kızanları (delikanlı) ile buluşacağı yere doğru yola çıkmıştı...
Gideceği yeri kendisi ve kızanları dışında kimse bilmiyordu. Tam ayağını atının üzengisine basarken oğlu Mehmet, yaşlı gözleri ve titrek sesiyle;
-Ne olur babacığım, beni de yanına al! Bak artık büyüdüm. Gideceğin yerde ben de bir işine yararım, seni mahcup etmem, diye yalvarmaya başladı.
Babası onun yalvarmalarına dayanamayarak yanına aldı.
Mehmet yola çıktıktan sonra iki dağın etekleri arasındaki yolda bir toz bulutu belirdi. Bunun atlı bir birlik olduğu fark ediliyordu. Toz bulutu dağılınca Mehmet gelen askerlerden birinin mavili-beyazlı bir bayrak tuttuğunu gördü. Ne olduğunu anlamadan bir kurşun vızıltısı işitti, başının üzerinden geçmişti. İkincisi göğsüne isabet etti. Mehmet'in gözü karardı, başı döndü ve kendinden geçti.
Atı, sırtına yığılmış binicisini Ali Efe'nin karargâhına getirdiğinde akşam yaklaşıyordu. Bulutları al renge boyayan güneş alçalmış, batmaya hazırlanıyordu.
"NE MUTLU SANA!.."
Ali Efe ve kızanları atın yaralı Mehmet'i taşıdığını görünce ona doğru koştular. Küçük Efe'yi yavaşça ve dikkatle indirip yere yatırdılar. Mehmet gözlerini aralayarak gittikçe zayıflayan sesiyle:
-Anama söyleyin benim için ağlamasın... Vatanım için küçücük bir hizmette bulunabildiysem ne mutlu bana... Beni köyüme defnedin... diyerek son nefesini verdi.
Ali Efe oğlunu kucaklayarak göğsüne bastırdı ve şöyle dedi:
-Biricik oğlum, yiğit Mehmet'im. Bu küçücük yaşında şehitlik sana nasip oldu, ne mutlu sana.
Ali Efe, kızanlarıyla birlikte oğlunun cenazesini köyüne götürerek defnetti...