Ak saçlı, beli bükülmüş, soluk benizli, başı yasmakli, ihtiyar bir Türk anası çakılmış gibi orada duruyor. Yağmurdan sırılsıklam olmasına rağmen huşu içinde beklemektedir. Anadolu' nun cefakâr vefa timsâli ve sabırlı anası ile yaklaşan subay arasında şu konuşma geçer:"Valide! Yağmurun altında niye böyle bekliyorsun?""Trende oğlum var. Onu selâmetlemeye geldim.""Oğlun kimdir, nerelidir?""Söğüt'ün Akgünlü köyünden Mehmedoglu Hüseyin.""Onu görmek ister misin, çağırayım mı?""Sana dua ederim. Ona söyleyecek tek bir sözüm var."Hüseyin kısa zamanda bulunur. Elini öpen oglunu bağrına basan ana son olarak;"Hüseyin'im, yiğit oglum benim!.. Dayın Şipka'da, baban Dömeke'de, ağaların Çanakkale'de şehid düştüler. Bak son yongam sensin. Eger, minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme. Yolun Şipka'ya ugrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma. Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin" dedi.Hüseyin, son defa anacığının elini öptü. Yaşlı gözlerle oğluna bakan Türk anası son evlâdını da dualarla bu şekilde cepheye ugurladı.