Herkese her nîmeti gönderen, yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, ancak Odur. Her varlığı, her ân varlıkta durduran hep Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lütfu ve ihsânıdır. Hayatımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep Ondandır. Saymakla bitirilemeyen çeşitli nîmetleri, iyilikleri gönderen hep Odur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabul eden, dertleri, belâları gideren hep Odur. Rızıkları yaratan ve ulaştıran yalnız Odur.
İhsânı o kadar boldur ki, günah işleyenlerin rızkını kesmiyor. Günahları örtmesi o kadar çoktur ki, emrini dinlemeyen, yasaklarından sakınmayan azgınları, herkese rezil ve rüsvâ etmiyor ve nâmus perdelerini yırtmıyor. Affı ve merhameti o kadar çoktur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azâb vermekte acele etmiyor. Nîmetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Kimseden bir şey esirgemiyor. Bütün nîmetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saadet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuruyor. Cennetteki sonsuz nîmetlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi rızasına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine uymamızı emrediyor.
İşte, Allahü teâlânın nîmetleri güneş gibi meydandadır. Başkalarından gelen iyilikler, yine Ondan gelmektedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, yine Odur. Bunun için, her yerden, herkesten gelen nîmetleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetçiden, emânet olarak bir şey istemeye ve fakirden sadaka istemeye benzer.
Bu sözlerimizin, yerinde ve doğru olduğunu, câhil olanlar da, âlimler gibi, kalın kafalılar da, zekî, keskin görüşlü olanlar gibi bilir. Çünkü, anlatılanlar, meydanda olan, düşünmeye bile lüzum olmayan bilgilerdir.