Abdullah bin Mübârek hazretleri, bir gün Şam’a gitmek üzere sefere çıktı. Giderken yolda ölmüş bir merkep gördü. Yanı başında ayakta bir fakîr de ağlıyordu. Abdullah bin Mübârek ona niye ağladığını sordu. Fakîr cevap olarak: “Ben fakîr bir kimse olup, çoluk çocuk sahibiyim. Bunu üçyüz dirheme almıştım. Bundan sonra ne yapacağımı düşünerek ağlıyorum!” Abdullah bin Mübârek buyurdu ki: “Sen bunu sağ iken üçyüz dirheme almıştın. Şimdi ise bunu senden semeri ile beşyüz dirheme alıyorum, deyip beşyüz dirhemi sayarak eline verdi...
O gece fakîr rüyasında mahşeri gördü. Baktı ki, bahçeler, bağlar içerisinde bir merkep! Yularını ve palanını altın ve mercanlarla süslemişler! Yanı başında bir melek, şöyle nidâ ediyordu:
-Kim buna binerse ona müjdeler olsun...
Fakîr bunu duyunca, meleğin yanına gelip der ki:
-Bu benim ölen merkebimdir. Bunu bana ver! Evet, bu senindir. Fakat ölüsüne sabır edemediğin için, şimdi başkasının oldu. Baksana, yuları üzerinde ne yazıyor?
Fakîr yulara bakınca bir de ne görsün! (Bu Abdullah İbn-i Mübârek hazretlerinin bineğidir) yazılıydı...
Sonra fakîr, uykudan uyanıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kendi kendine, “Bana yazıklar olsun bir hayvanın ölmesine bile sabredemedim” dedi. Hemen beşyüz dirhemi alıp, doğruca Abdullah İbni Mübârek hazretlerinin yanına gitti. Parasını geri vermek istedi ve dedi ki:
-Ben satıştan vazgeçtim.
Abdullah İbni Mübârek de;
-Sen akşam gördüğün rüya üzerine geldin. Ben de vazgeçtim. Beşyüz dirhemi de sana hediye ettim, buyurdu...
***
Sehl bin Abdullah, Abdullah bin Mübârek’in derslerine devam ederdi. Bir gün, “Artık senin dersine gelmeyeceğim. Çünkü, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. 'Benim Sehlim, benim Sehlim' diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?” dedi.
Abdullah bin Mübârek, o gece talebesini toplayıp, “Sehl'in cenâze namazına gidelim” dedi.
Gidip vefât etmiş buldular. “Vefâtını nereden anladın?” dediklerinde “Benim hiç câriyem yok. O gördükleri Cennet hûrîleri idi. Onu Cennete çağırıyorlardı” dedi.