Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin
SULTANIN BAŞI YOKTU!.."
Sultan Rükneddin'in, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmi hazretlerine büyük bir bağlılığı vardı. Sık sık onun sohbetlerine gider, istifade etmeye çalışırdı. Çelebi Hüsameddin hazretleri şöyle rivayet eder:
"Bir gün Mevlânâ Celaleddin-i Rûmi hazretleri, dergahtan dışarı çıktı. Ben de arkasından yürüdüm. Saraya kadar gittik. O sırada Sultanın tarafına baktım, onun başsız oturduğunu gördüm! Halbuki Sultan Alâüddevle Rükneddin, Moğollarla harb etmek için Aksaray'a gitmişti. Birkaç gün ancak olmuştu ki, emirler söz birliği ederek, Moğollara karşı koymak için, konuşmak üzere Sultanı Aksaray'a davet ettiler. Sultan dua istemek üzere Mevlânâ hazretlerine geldi. Mevlânâ: 'Gitmesen iyi olur' dedi. Arka arkaya haberler gelince, Sultan gitmeğe mecbur oldu...
Sultan, Aksaray'a ulaşınca onu tenha bir yere götürdüler, boynuna yayın kirişini geçirip boğdular. Sultan, boğdurulduğu sırada 'Mevlânâ, Mevlânâ...' diye bağırıyordu. Mevlânâ hazretleri de o sırada mübarek medresesinde tefekkür hâlindeydi. Şu gazeli okumağa başladı:
"Sana, senin bildiğin benim oraya gitme demedim mi?/Bu yokluk serabı içinde hayat çeşmen benim..."
Arkasından da şu gazeli okudu:
"Sana oraya gitme, başına bir belâ getirirler demedim mi?/Onlar çok eli uzun kimselerdir, ayaklarını bağlarlar..."
"CENAZE NAMAZI KILALIM!"
Sonra feracesini mihraba atarak "Cenaze namazı kılalım" dedi ve tekbir getirdi. Bütün talebeleri ona uydular. Namazdan sonra ulu arkadaşlar Sultan Veled hazretlerinden, Mevlânâ'nın bugünkü işaret ve hallerinin neye delâlet ettiğini anlaması için ricada bulundular. Sultan Veled hazretleri daha sormadan Mevlânâ 'Evet Bahâeddin! Biçare Rükneddin'i boğuyorlardı. O da, boğulurken bizim adımızı söyleyip bağırıyordu. Allahü teâlânın takdiri böyle idi, böyle oldu. İnşaallah ahirette Rükneddin'in durumu iyi olacak' buyurdu..."