Ankaralı Gelin Karyağdı Hatun
Ağustos ayında kar ister!Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine bakmışlar da işi anlayıvermişler; gelin hanım hamileymiş meğer!
O günlerde gelin hanım aş eriyormuş... Fakat öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak müşkülün müşkülü. Çünkü taze gelin, ağustos ayında kar ister!.. Herkes yayla güneşinde buram buram terlerken o, ortalığa yağan lapa lapa kar rüyaları görür!.. Gecenin ortasında içini bir ateş basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar. Ama onunla birlikte kocası da yanar, yakılır... Elinden gelen bir şey olsa esirgemeyecek, dağları devirecek...
Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye yiye; gece düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa günlerini geçirirken, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp açmış ellerini, hem ağlamış hem istemiş:
"Allahım! Sen, ol deyince gökyüzünden kar da yağar, nur da yağar! Sevdiğin kullar hürmetine ver Allahım! Lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim, içimin şu bitmez yangını sönsün!.."
İşte o an, ne olmuşsa olmuş, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında gördüğü gibi!
Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçten iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan kadıncağız, avuçlarını açıp ığıl ığıl inen karları kavrulan dudaklarına götürmüş.
Gün ağarıncaya kadar!
Kar yağmış, gelin yemiş, ta ki, gün ağarıncaya kadar... Ertesi sabah her tarafı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar ama, gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz hastadır. O ağustos sıcağında yediği kar dokunmuş, yatağa düşmüştür... Kayınvalidesi, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzularken gelininin tabutuna örtmüş... Ve oracığa defnetmişler taze gelini... İşte bunlar anlatılır Ankara'daki "Karyağdı Türbesi" için...