Bandırmalızâde Hamid Efendi
Herkese her nimeti gönderen yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, her varlığı her an varlıkta durduran ancak O'dur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar O'nun lütfu ve ihsanıdır. Hayatımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep ondandır. Başkalarından gelen iyilikler yine ondan gelmektedir. İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi, insanlık vazifesidir. Fakat Allahü teâlâya yapılması icap eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü insanlar yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise hep var, sonsuz vardır. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar öyle bir yüce Allahın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki, insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ bunları kötülük bilir ve beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun içindir ki insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler kötülemek olabilir... İşte insanların Allahü teâlâya karşı kalb, dil ve beden ile yapmaları ve inanmaları lazım olan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur...
Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine (İslâmiyet) denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü ve ibadeti Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslamiyet bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir...