Bir Gönül Sultanının Babası Mevlânâ Hamidüddin
"GAFLETE DÜŞTÜĞÜNÜ GÖRMEDİM!"Yine Hace Ubeydullah hazretleri şöyle anlatır:
"Mevlânâ hazretlerinin bâtınlarındaki topluluk ve istiğrak hali çok büyüktü. En zevksiz ve cansız bir insan bile bir görüşte kendisine tutulurdu. Cezbesi onu sardığı zaman vücudunu öyle bir hararet kaplardı ki, kış günü ayaklarını buzlu suya sokarlardı. Mirza Uluğ Bey kendilerine Buhara kadılığını teklif edip zorla o makamı vermişlerdi. Mahkemede oturup dâvâlara bakarken bir bölük tarikat isteklisi de yer alır ve Mevlânâ'ya yönelip bâtın feyzini aktarmaya bakarlardı. Ben de o mahkemede hazır bulunurdum, öyle bir yerde otururdum ki, kendileri beni görmez, ben kendilerini görürdüm. Bunca çetin mesele ve dış dünya derdi arasında, bâtınlarının 'Hâcegân' yolunu bir an için bile unuttuğunu, gaflete düştüğünü görmedim. Kendi nisbet ve hâllerini gizlemekte ve dışlarını halka verirken içlerini Hakka inhisar ettirmekte müstesna bir kuvvet sahibiydiler..."
"BENDEN SELİM KALB İSTİYORLAR"
Yine Hace Ubeydullah Hazretleri anlatıyor:
"Mevlânâ Hüsameddin, babası Mevlânâ Hamidüddin'in ölüm döşeğinde ter döktüğü an, yanı başında idi. Son derece perişan haldeydi. Ona sordu: 'Sana ne oldu baba?' Cevap aldı: 'Benden selim kalb istiyorlar. O bende yoktur. Nasıl elde edileceğini de bilmiyorum!' Oğlu devam etti: 'Bütün kuvvetinizi sarf edip bir lâhza bana yönelin! Selim kalbi anlarsınız!' Bir saat kadar geçti. Gözleri kapalı, yatan hastada büyük bir değişiklik görüldü. Baba, gözlerini açıp dedi ki: 'Oğlum, Allah sana mükâfatını versin. Meğer topyekûn ömrümüzü bu tarikate sarf etmeliymişiz. Yazık ki, onu kaybetmişiz!'... Ve iyi evlâd sayesinde, bu dünyadan huzur içinde göçtü..."