Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle bildirdi: Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben “Ey Ömer! Öldüğün vakit adamların gidip senin boyuna uygun bir mezar hazırlayıp, seni yıkayıp kefenledikten ve koku sürdükten sonra, seni götürüp mezara koydukları ve toprağı üzerine örterek geri döndükleri vakit hâlin nice olur? Münker ve Nekir adındaki kabrin iki büyük ibtilası (sual melekleri) sana gelir. Sesleri yıldırım indiren gök gürültüsü, gözleri parlak şimşekler gibi, uzun saçlarını sürüklerler. Uzun ve sivri dişleri ile mezarın topraklarını altüst ederler. Sana çeşitli zorluklar çıkarırlar. Seni korkuturlar. O vakit senin hâlin nice olur ey Ömer?” buyurdu. Hazret-i Ömer de: "Bu zamanki aklım o zaman da başımda olacak mı?" diye sordu. Resûl-i Ekrem “Evet” buyurunca, Hazret-i Ömer "Ben onların hakkından gelir, gerekli cevaplarını veririm” dedi.
Ebû Ümâme Bâhili (radıyallahü anh), Resûlullah efendimizin şöyle buyurduğunu bildirir: “Cennet kapısının üzerinde, karzın (borç vermenin) onsekiz, sadakanın on sevâbı vardır diye yazılı olduğunu gördüm. Cebrâil aleyhisselâma, borç vermenin sevâbının niçin daha çok olduğunu sordum. Cebrâil aleyhisselâm, borcu, muhtaç olmayan istemez, fakat sadaka çoğu zaman ehli olmayana verilir, dedi.”
Abdüllah ibni Ömer (radıyallahü anhüma) şöyle bildirdi: Resûlullah efendimiz bir gün mescide girdi. Sağında Ebû Bekr, solunda Ömer vardı (radıyallahü anhüma). Ellerinden tutmuştu. (Kıyâmet günü kabirden böyle kalkarız) buyurdu.
Yine Abdullah ibni Ömer (radıyallahü anhüma) şöyle bildirdi: Resûlullah efendimiz bana şöyle buyurdular:
“Yâ Abdullah! Allah için sev, Allah için darıl, Allah için anlaş! Velîlik mertebesine ancak böyle kavuşabilirsin! Bu minvâl üzere olmayan kişi, namazı ve orucu çok olsa bile, îmânın tadını alamaz. Yâ Abdullah, sabaha çıktığın zaman akşam için kendini kaygılandırma! Akşama çıktığın zaman sabah için kendini kaygılandırma! Sağlığında hastalığın ve hayatında ölüm için tedbîr al!”