Bu Altınları Fakirlere Ve Zavallılara Dağıt
Bir gün biri gelip; "Efendim çoktan beri hastayım, birçok hekime gittim, fakat bir çâre bulamadılar. Şifâ bulmam için size geldim" dedi. Bennân-ı Hammâl; "Falan yerden bana bir avuç toprak getir!" buyurdu. Sonra o kimse gidip o toprağı getirdi. Bennân-ı Hammâl toprağı avucuna alıp, bir süre bir şeyler okudu. Sonra bu toprağı hasta kimseye verip; "Ağrıyan yerlerine bunu sür, inşâallah bir şeyin kalmaz" buyurdu. Bu kimse denileni aynen yaptı. Bir süre sonra hastalığından hiç eser kalmadı.
Mekke'de bir yerde oturuyordu. Yanında bir genç vardı. Biri gelip o gencin önüne bir kese altın koydu. Genç; "Benim ihtiyâcım yoktur" dedi. O zaman o kişi; "Fakirlere ve zavallılara dağıt" dedi. Genç bütün paraları dağıttı. Kendisine hiç bırakmadı. Akşam olunca o gencin bir yerde dilencilik yaptığını gördü. "Ey Genç! Dağıttığın bir kese akçeden birkaçını kendine ayırsaydın" deyince, genç; "O zaman, şu âna kadar yaşayacağımı bilmiyordum" dedi.
Uzun bir süre yiyecek bir şey bulamamıştı. Yolda giderken yerde bir altın gördü. Önce birisi düşürmüştür diye almadı. Fakat daha sonra aldı. Biraz yürüdükten sonra bir grup çocuğun bir arada oturduklarını ve birisinin güzel ahlâktan bahsettiğini gördü. Çocuklardan biri; "Kul ne zaman doğruluğun lezzetini bulur?" diye sordu. Tasavvuftan bahseden çocuk; "Kişi, altın parçasını attığı zaman, sıdkın, doğruluğun lezzetini bulur" dedi. Çocukları dinleyen Bennân-ı Hammâl, kendi hâlini düşündü. Kendi kendinden utandı. Bunun üzerine derhâl altını çıkarıp bir fakire verdi.
Bir şahıs, Bennân-ı Hammâl'ın yanına gidip; "Avladığım şu hayvanın eti yenir mi, yenmez mi?" diye suâl etmeye niyet etti. Tam onun huzûruna varır varmaz daha hiçbir şey konuşmadan sohbet arasında Bennân-ı Hammâl hazretleri buyurdu ki: "Falan hayvanın eti temizdir, yenir."
O şahıs ise çok hayret etti ve suâl etmeden suâlinin cevâbını almış oldu.