Bu Zamanda Talebenin Hizmetleri Kusurludur!
"Allahü teâlânın sonsuz ihsânı, kullarından birine eriştiği zaman, o kulunu kendi dostlarından birinin hizmetine ulaştırır. O da nefsinin isteklerine uymamayı ve ona ağır gelen şeyleri yapmayı, yâni İslâmiyete uymayı emir buyurur. Böylece onun bâtınını yâni kalbini ve nefsini temizler. Bu zamanda talebenin hizmetleri kusurlu ve dağınık olduğu için, bu yolun büyükleri önce talebeye zikretmeyi, yâni Allahü teâlâyı kalbi ile anmayı emrederler. Amel ve ibâdetlerde ve her işte orta yolda olmayı emredip nice kırk günlük çilelere bedel olan teveccühlerini dâimâ talebeleri üzerinde bulundururlar. Talebelerine, Ehl-i sünnet itikâdına göre inanmayı, sünnet-i seniyyeye uymayı, bütün bid'atlerden sakınmayı emrederler. Mümkün oldukça azimetle amel edip ruhsatlara kapılmamalarını tenbih ederler."
Abdullah-ı Dehlevi hazretleri vefâtı hastalığında, Ebû Said Fârûki'yi Delhi'ye çağırmak için birkaç mektup yazdı. Bu mektuplardan biri şöyledir:
"Sâhibzâde, nesebi ve hasebi yüksek, Şâh Ebû Said Sâhib hazretleri. Allahü teâlâ size selâmet versin. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Bugünlerde kaşıntım, zaifliğim ve nefes darlığım arttı. Oturmak ve kalkmak çok güçleşti. Ayrıca bel ağrıları da bunlara eklendi. Namazları ayakta kılamıyorum. Şu anda ağır hastayım. Oturmaya bile tâkatim yoktur. Sizin gelmeniz çok uygun olur. Mevlevi Beşâretullah Sâhib, evindekiler hasta olduğu için, evine gitti. Gelip gelmeyeceği belli olmaz. Bundan önce, yine sizi buraya çağıran birkaç mektup yazıp göndermiştim. Buraya gelmeyi düşünmediğinize hayret ettim. Fakirin görünüşe göre düzelmesi, sıhhat bulması imkânsız gibidir. Çok yazık ki, siz bu kadar gecikebiliyorsunuz. Mısra: Bu işte güzeller naza çekerler...
Görüyorum ki, bu yüksek hânedânın makâmına oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalığım esnâsında sizin, bizim makâmımızda oturduğunuzu ve kayyumluğun size verildiğini gördüm. Bu garib teveccühlere kâbiliyetli sizden başka biri yoktur. Bu mektubumu alır almaz bu tarafa hareket ediniz ve olgun oğlumuz Ahmed Sâid'i, orada kendi yerinize bırakınız."