Burhâneddîn Nesefî
Adâletin hakikati, her şeyi lâyık olduğu yere koymak, lâyık olduğu yere ulaştırmaktır. Adâlet öyle bir şeydir ki, kalbler ona ısınır, onu kabûl eder, onunla rahat olur, onunla huzûr bulurlar.
Nisa sûresi 135. âyet-i kerimesinde meâlen buyuruldu ki: "Ey mü'minler! Hak üzere durup, adâleti yerine getirmeye çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şâhidler olun..."
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Allahü teâlâ katında kadri en büyük olan, adâletli devlet başkanıdır." "Rabbim bana, gizlide ve açıkta ihlâsı, rızâ ve gadap halinde adâleti, zenginlik ve fakirlikte iktisâdı tavsiye buyurdu. Din, adâletle kuvvet bulur, insanlar huzûr içinde olur. Memleketler mamûr olur. İnsanların hâlleri ıslâh olur. Yardımlaşma çok olur. Yollarda korku bulunmaz. Ticâret gelişir. Rızıklar bollaşır. Umûmi ve husûsi emniyet meydana gelir. Zulümden daha süratli bir şekilde umûmi ahvâli bozan bir şey yoktur. Yakın çevresinde âdil olan idârecinin, uzak çevresinde de durumu iyi olur. Bunun için; "Zamanın en faziletlisi âdil idârecilerin zamanıdır" denilmiştir. İdarecilerin en hayırlısı, sabırlı olan, adâleti tercih eden, hakkı kabûl eden, insanların faydasına olan şeyler için canla başla çalışandır. Âdil bir idâreci, ilme hürmet, âlime ikram eder. Nasihati kabûl eder. Tekebbürden uzak, tevâzu üzeredir. Cimrilik göstermez. İdârecilik emânetini yerinde ve doğru olarak kullanır. İnsanlara karşı merhametlidir. Kötü kimseleri insanlara musallat etmez.
Hikmet sahipleri, insanların en üstününün; hükümlerinde adâletli, ihsânı çok ve sözünde hikmet bulunan kimse olduğunu söylemişlerdir. Adâlet, sâdece idârecilere, devlet başkanlarına mahsûs bir şey değildir. Bilakis adâlet, herkese, her zaman lâzım olan bir sıfattır. Çünkü insan, çoluk-çocuğu, malı, akrabaları, komşuları, arkadaşları ve görüştüğü kimseler hakkında, yaptığı işlerde, alışverişinde, hâsılı bütün işlerinde adâleti gözetmesi lâzımdır. Adaletin zıddı olan zulüm ve haksızlık ise, mihnetlere sebep olan, memleketleri, malı, mülkü perişan eden çok kötü bir âfettir...