Büyük Mutasavvıf Şeyh Ali Safvetî
Derviş Ali Mevlevi onun bir menkıbesini şöyle anlatmıştır:Bir defâsında Mısır'a gitmiştim. Şeyh Safveti'nin zâviyesine gidip sohbetinde bulundum. Bir gün onunla birlikte bir yere gidiyorduk. Yolda hurma lifinden yapılmış bir urgan gördüm. Kendi kendime; "Hurma ne mübârek bir şeydir. Pekçok husûsiyetleri var. Urgan dahi oluyor" dedim. Bu arada Şeyh Safveti hazretleri kalbimden geçeni anlayıp, bana döndü ve;
-Derviş Ali, hurma bütün husûsiyetleri yanında, urgan da olur, buyurdu...
Şeyh Safveti hazretleri vefâtının yaklaştığı bir sırada talebelerine; "Dervişler, Allahü teâlânın Latif ism-i şerifini söyleyin. Yâ Latif... Yâ Latif... diye zikrediniz" dedi. Bu sözlerini işiten eski talebeleri; "Elvedâ, elvedâ!.." diye ağlaşmaya başladılar. Çünkü Şeyh Safveti hazretlerinin babası Şeyh Hayâli Efendi onun için; "Oğlum Ali Safveti vefât edeceği zaman cezbeye uğrasa gerektir. O zaman 'Yâ Latif ism-i şerifini söylemekle meşgûl olunuz' diye işâret etmişti. Bu sebeple hocalarının vefâtının yakın olduğunu anlayan talebeler, ağlamaya başladılar...
"VEFAT ETMEDEN DUASINI AL!"
Vefât edeceği günlerde ilâhi aşkın deryâsına dalmış bambaşka bir hâle girmişti. Bir cumâ günü sevenlerini yanına çağırmıştı. Hiç konuşmuyor, devamlı zikirle meşgûl oluyordu. "Allah" dedikçe ağzından nûrlar saçılıyordu. Bu hâli gören talebeleri ve halk, onun ayrılığının acısıyla feryâda başladılar. Mısır beyleri ve şehrin kâdısı, Şerif Mehmed Paşa da ağladılar. Babasının türbesinde medfûndur.
Edirneli Kerim Efendizâde Mehmed Çelebi şöyle anlatmıştır:
Bana rüyâmda; "Şeyh Safveti'nin vefâtı yaklaştı, duâsını al!" dediler. Mısır'a gittim. Vardığımda hasta olduğunu öğrendim. Ramazân-ı şerif ayının ilk haftasında vefât etti...