Büyük Mutasavvıf Muînüddîn-i Çeştî
"Bu emanetleri sana veriyorum""Hocamın huzûruna çıktım. Külâhını başıma koydu. Mübârek elleriyle sarığı sardı. Sonra, hocası Osman Hârûni'nin âsâsını, kendi okuduğu Kur'ân-ı kerimi, seccâdesini, nalınlarını verdi ve;
-Bunlar, bana hocam Hâce Osman Hârûni tarafından emânet edilen ve Çeştiyye büyüklerinin elden ele devrederek bize ulaştırdıkları emânetlerdir. Şimdi bunları sana veriyorum. Bunlara lâyık olduğunu, senden önce bu emânetleri taşıyanların yaptıkları gibi güzel hizmet ederek isbât etmelisin. Eğer bunlara lâyık olmazsan, ben, bu emânetleri lâyık olmayan birine teslim ettiğim için kıyâmet günü Allahü teâlânın, Resûlullah'ın ve bu emâneti bizlere ulaştıran mübârek büyüklerimizin huzûrunda mahcûb olurum, buyurdu.
Bundan sonra, Hâce Muinüddin-i Çeşti hazretleri, bu kıymetli halifesinin (vekilinin) elini tutarak;
-Kendimde bulunan bütün ilim ve hâlleri sana vererek, bulunduğum mertebeye seni yükselterek vazifemi yapmış bulunuyorum ve seni Allahü teâlâya emânet ediyorum, dedi. Sonra şöyle buyurdu:
"Tasavvufun esâsları..."
-Biliniz ki, şu dört şey tasavvufun esâslarındandır: 1- Bu yolda yürümek arzusunda bulunan bir sâlik, aç ve fakir olsa da, hâlinden şikâyetçi olmamalı, dışarıdan tok ve hâli vakti yerinde görünmelidir. 2- Fakirleri maddi ve mânevi olarak doyurmalıdır. 3- Allahü teâlânın ihsân ettiği nimetlere şükredemediği, O'na lâyık ibâdet yapamadığı ve âkıbetinin nasıl olacağını bilemediği için, dâimâ üzgün bir hâlde bulunmalı, fakat başkalarını üzmemek için dışarıdan çok neşeli, mesûd ve memnun görünmelidir. 4- Kendisine eziyet ve sıkıntı verenleri affetmeli; insanlara karşı lüzumlu olan nezâket ve sevgiyi her zaman göstermelidir...
Aradan yirmi gün geçmişti ki, Hâce Muinüddin-i Çeşti hazretleri vefât etti..