Ertesi sabah, herkesi hayrette bırakan İlâhi bir tecelli yaşandı. Gökten hevenk hevenk bulutlar indi ve gönlü Mevlâ'ya kulluk aşkıyla dolup taşan mü'min askerlerin üzerini kapladı. Onları dürbünle gözetleyen düşman kuvvetleri, artık bembeyaz bulutlardan başka bir şey göremez oldu. O sabah bambaşka bir mânevi heyecan içinde kılınan bayram namazında alınan gür tekbirler, dalga dalga etrafa yayılıyor, semâya yükseliyordu. Nûr yüzlü ihtiyar zât, Fetih sûresinden bir kısım âyetleri tilâvet ederken, Müslüman-Türk askerlerinin gönüllerinden taşan kelime-i tevhid sesleri, birer iman sayhası hâlinde düşman saflarından bile duyulmaktaydı.İşte, tam da bu esnada İngiliz kuvvetleri arasında büyük bir kargaşa başgösterdi. Zira muhtelif İngiliz müstemlekelerinden kandırılarak toplanıp getirilmiş bulunan bir kısım Müslüman askerler, yine kendileri gibi Müslüman bir milletle savaştıklarını, işittikleri tekbir, tehlil ve tevhid seslerinden anlamışlar ve bunun üzerine isyan etmişlerdi. Ne yapacağını şaşıran İngilizler, onların bir kısmını kurşuna dizmiş, diğerlerini de alelacele cephe gerisine çekmek zorunda kalmışlardı.