Devamlı Salevât Okuyan Adam!..
"Bu husûsta bir bildiğin mi var?"-Behey adam! Sen tesbih ve tehlili bırakmışsın, kendini tamamen Peygamber efendimize salât-ü selâm getirmeye vermişsin, bu husûsta bir bildiğin mi var? dedim. Bana;
-Allahü teala günahını bağışlasın, sen kimsin? diye sordu, ona;
-Süfyan-ı Sevri'yim, diye cevap verdim. Bunun üzerine bana şunları söyledi:
-Eğer sen zamanının en büyük zahidi olmasaydın sana durumumu anlatmaz, seni sırrıma ortak etmezdim. Şimdi dinle! Babamla birlikte hac için yola çıkmıştık, konak yerlerinden birinde babam hastalandı, yolculuktan geri kalarak onun durumu ile ilgilendim. Fakat sonunda vefat etti. Ruhu çıkar çıkmaz da yüzü kapkara kesildi. Ben dehşete kapılarak 'İnnâ lillâh ve innâ ileyhi raciun' dedim ve yüzünü örttüm. Bu sırada göz kapaklarım ağırlaştı, üzgün bir ruh hali içinde uykuya daldım. Rüyada, bu kadar güzel yüzlüsünü, bu kadar temiz kılıklısını ve bu derecede hoş kokulusunu hayatta görmediğim birini gördüm, ağır adımlarla yürüyerek babamın yanına sokuldu, kefeni yüzünden kaldırarak avucunu çehresinin üzerinden geçirir geçirmez, babamın yüzü ağarıverdi. Sonra, tam yerinden kalkmış, gidiyordu ki, elbisesine yapışarak sordum:
"Benden imdad istedi!.."
-Ey Allahın kulu. Kimsin sen ki bu gurbet elde Allahü teala seni babama ihsan buyurduğu nimete vâsıta kılmıştır?
Bana şöyle cevap verdi:
(Beni tanımadın mı? Ben Kur'ânın sahibi Muhammed'im. (sallallahü aleyhi ve sellem) Baban günahkâr bir kimse idi, fakat bana çok salât-ü selâm getirirdi. Ölürken başına bu hâl gelince benden imdad istedi, ben ise üzerime salât-ü selâm getirenlerin imdadına hemen koşarım.)
Bu sırada uyandım, bir de baktım ki, babamın yüzü gerçekten bembeyaz olmuş...
İşte ben de o günden beri devamlı Seyyidü'l-Beşer'e salevât-ı şerife getiriyorum ki, şefaatine nail olayım..."