Resûlullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” mübârek eli neye dokunsa, hayır ve bereket hâsıl olurdu. Meselâ bir sütsüz koyunun memelerine dokunsa, koyunun göğsü süt ile dolardı. İbn-i Mes’ûd “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Bir gün Resûlullah efendimiz ile Ebû Bekr “radıyallahü anh”, bulunduğum yerden geçiyorlardı. Ben koyun güdüyordum. Bana 'ey oğulcağız, hiç sütün var mıdır?' diye sordu. 'Var, fakat bu koyunlar bana emânettir' dedim. Bunların arasından kısır bir keçi getirdim. Resûlullah efendimiz mübârek eliyle o keçinin memesini sığadı ve çok süt sağdı. Kendisi içti ve hazret-i Ebû Bekr'e de verdi. Sonra ben huzûruna yaklaşıp, 'bana dîni öğret' dedim. Mübârek eliyle başımı okşadı ve sen henüz küçüksün, öğrenirsin, buyurdu.
Resûlullah efendimizin Peygamberliği bildirilmeden evvel de, sonra da haşmeti, büyüklüğü ve heybeti herkesin gözlerinde ve gönüllerinde yer etmiş idi. Kureyşli müşrikler, Eshâb-ı kirâma eziyet ederlerdi. Resûlullah efendimizi gördükleri zaman Ona da eziyet edelim diye kalplerinden geçirirlerdi. Fakat Onu görünce, heybetinden Ona hürmet ve hizmet ederlerdi. Resûlullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplar, titremeye başlardı. Bir gün huzûruna gelen bir kimse titremeye başlayınca, 'titreme; ben pâdişâh değilim' buyurmuştur.
İki küreği arasında, sol omuzuna doğru nübüvvet mührü vardı. Bu bir parça et ve belirgin idi. Üzerinde pek çok kıllar vardı. İbni Ömer “radıyallahü anhümâ”, o kıllarla Lâ ilâhe illallah yazılı idi, diye rivâyet etmiştir.
Devâm edegelen mucizelerinden birisi de, geniş manâları içine alan mübârek sözlerinin, hadîs-i şerîflerinin sahîh ve açık senetlerle nakledilmesi ve meşhûr olmasıdır. Resûlullah “bir hadîs-i şerîfte (Cevâmi-ül-kelim, yanî az sözle çok şey anlatıcı olarak ve korkulara gâlip gelici olarak gönderildim) buyurmuştur. Bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur: (Din ve ahkâm, kıyâmete kadar bâkî kalacaktır.)