İsmâil Ankaravi'nin dergâhının civârında bir bakkal dükkanı vardı. Bir akşam vakti bakkal sâhibi Yûsuf Efendi dükkanını kapayacağı sırada dükkana gâyet yakışıklı ve kendini mânevi hâl kaplamış bir genç girdi. Genç kendisinden geçmiş ve ne yaptığının farkında olmadığı için, bakkal genci kovmaya hazırlanırken, ansızın dükkan kapısı sarsılarak açıldı, İsmâil Ankaravi göründü ve; "Bu biçâre, Allah adamlarının dergâhı civârına itimâd edip, güvenip geldi ve bu dükkana sığındı. Ev sâhipliği ve insanlık kâidesince sakın ona dokunmayasın. Sakın hâneni harâb etmeyesin." diye ikâz ettikten sonra kayboldu. Böylece hem genç bakkalın hışmından, hem de bakkal gönül kırmaktan kurtuldu. Fakat bakkal, İsmâil Ankaravi'nin heybetli teveccüh lerinin tesiriyle altı ay yatakta yattı. Çok tövbe ve istiğfar etti. Sıhhat ve âfiyete kavuşunca bütün malını dergahdaki talebelere sarf etti. İsmâil Ankaravi'ye talebe olmakla şereflendi. Çileli bir hizmetten sonra, icâzet aldıysa da, vefâtına kadar hocasının hizmetinden ayrılmadı.İsmâil Ankaravi'nin dergâhına talebe olmak için birisi geldi. İsmâil Ankaravi ona istihâre yapmasını söyledi. O şahıs istihâre şartlarına elinden geldiği kadar riâyet edip yattı. Ancak, o gece peşipeşine birkaç defâ ihtilâm oldu. Sabah olunca, istihâresi soruldu. Hayâ ve utancından hâlini beyâna cesâret edemedi. Şaşkınlık ve suskunluğunu gören İsmâil Ankaravi; "O sâdık âşık, büyüklerin rûhâniyetinin yardımı ile başkalarının riyâzet ve çalışma ile yirmi senede geçtiği, aştığı engeli o bir gecede geçti ve şehvet kirinden temiz oldu." diye müjdeledi. Bu sûretle onu talebeliğe kabûl etti. Ona nazar ve teveccüh ederek yüksek derecelere kavuştur du. Ona Derviş-i Afif diye hitâb etti. O da bu isimle meşhûr oldu.