" Bak a türbedâr! Burada yatanın eski ve büyük bir sadrâzam olduğunu biliyorsundur. Bu sebeple mezarına çok dikkat ve itina göstermelisin." Biliyorum devletlüm; gösteriyorum da!.. " Haa çok güzel!.. Memnun oldum. Her gün sandukasının ve sarığının tozlarını alıyor musun? " Alıyorum efendim." Çok iyi, zira rahmetli büyük adamdı. İhmâle gelmez ha, ortalığı her gün silip süpür e mi?Türbedâr bu ısrar karşısında biraz renk değiştirerek cevap verir:" Peki efendim, ihmâl etmeyiz." Amma bilhassa tekrar ediyorum; kavuğunda, puşidesinde bir zerre toz bulunmamalı.Artık türbedârın tepesi atmıştır:" Olur, olur dedik ya devletlüm! Lâkin şurasında burasında biraz toz olsa ne çıkar sanki? Bu kerata yerinden kalkıp düğün-bayram alayına gitmiyor ya! Paşa, ağzının payını aldıktan sonra kahkahayı koyverip, türbedârın gönlünü almış; bir kese de altın bırakarak, beraberindekilerle birlikte oradan ayrılmışlar.