Dünyaya Düşkün Din Adamı, Hakîkatte Dünya Adamıdır!
Âlimlerin dünyayı sevmesi ve ona düşkün olması, güzel yüzlerine siyah leke gibidir. Böyle olan ilim adamlarının, insanlara faydası olur ise de, kendilerine olmaz. Dîni kuvvetlendirmek, İslâmiyeti yaymak şerefi, bunlara âit ise de, bâzen kâfir ve fâsık da, bu işi yapar. Nitekim, Peygamberlerin efendisi kötü kimselerin de, dîni kuvvetlendireceğini haber vermiş ve (Allahü teâlâ bu dîni, fâcir kimselerle de, elbette kuvvetlendirir) buyurmuştur. Bunlar, çakmak taşına benzer. Çakmak taşında enerji vardır. İnsanlar bu taştaki kudretten ateş yapar, istifâde eder. Taşın ise, hiç istifâdesi olmaz. Bunların da ilimlerinden kendilerine fayda olmaz. Hattâ, bu ilimleri, kendilerine zararlıdır. Çünkü, kıyâmet günü, bilmiyorduk, günah olduğunu bilseydik yapmazdık diyemezler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kıyâmet gününde, en şiddetli azâb görecek kimse, Allahü teâlânın kendi ilminden, kendisini faydalandırmadığı âlimdir.)
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesîle edenlere, bu ilim zararlı olmaz mı? Hâlbuki, dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O hâlde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcamak, çok çirkin bir iştir. Onun kıymet verdiğini kötülemek, sevmediğini de kıymetlendirmek, yükseltmek demektir. Açıkçası, Allahü teâlâya karşı durmak demektir. Ders vermek, vaaz etmek ve dînî yazı, kitap, mecmû'a çıkarmak, ancak, Allah rızası için olduğu vakit ve mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmadığı zaman faydalı olur. Böyle hâlis, temiz düşünmenin alâmeti de, dünyaya düşkün olmamaktır. Bu belâya düşmüş, dünyayı seven din adamları, hakîkatte dünya adamlarıdır. Kötü âlimler bunlardır. İnsanların en alçağı bunlardır. Din, îman hırsızları bunlardır.