Dünyevî Meşgûliyetten Yüz Çeviren âlimdir!
Bir gün Ceriri hazretlerine; "Tasavvuf nedir?" dediler. "Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir. Yâni, tasavvuf talep ve sulh ile ele geçmez. Ancak nefisle muhârebe neticesinde gerçekleşir" buyurdu. Başka bir keresinde de; "Tasavvuf, çirkin ve aşağı her türlü kötü huydan vazgeçmek ve güzel huylarla bezenmektir" buyurdu. "Tasavvuf kalp huzûru, murâkabe ve gönül uyanıklığı ile Allahü teâlâyı zikretmek, sünnete uygun amel etmektir" dedi.
Hikmet ehlindendi. "Allahü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır. Allahü teâlânın yanında hakların en yücesi hikmetin hakkıdır. Kim hikmeti (faydalı ilim, fen, sanat, söz, nasihat, din ilmi, mânevi ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, Allahü teâlâ ondan hikmetin hakkını ister" buyururdu.
Bir gün kendisine; "Dinin sermayesi nedir?" diye sordular. Bunun üzerine; "Ârifler, dinin sermâyesinin bâtıni ve zâhiri olmak üzere birtakım esaslar üzerine söz birliği etmişlerdir. Bunlardan bâtıni olanları; Allahü teâlânın sevgisi, O'ndan uzak kalma korkusu, O'nu görememe endişesi ve O'na ulaşma ümididir. Zâhiri olanlar ise; doğru sözlülük, cömertlik, alçak gönüllülük, başkasına eziyet vermemek, nefsin isteklerine sabırdır" buyurdu.
Ameline (yaptığı ibâdet ve iyi işlere) güvenenleri ikâz edip uyarır hattâ onlara; "Kim amelinin kendisini kurtaracağını zannederse, yolunu şaşırır. Çünkü Peygamber efendimiz; (Sizden hiçbirinizi ameli kurtaramaz) buyurmuştur. İnsanı korktuğundan kurtarmayan şey, umduğuna nasıl kavuşturur? Kimin Allahü teâlânın ihsânına güveni tamsa, onun korktuğundan emin, umduğuna nâil olacağı ümid edilir" buyururdu.
"Âlim kimdir?" diye sordular. O; "Âhireti isteyen, dünyâdan, dünyevi meşgûliyetlerden yüz çevirendir" buyurdu. İhlâs hakkında da; "İhlâs, âhiretteki nimet ve azaplara yakinen inanmanın alâmetidir. İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nimet ve azaplara inanmakta tereddüd olduğunun alâmetidir" buyurdu.