Ebû Amr Dımeşkî
"Evliyânın dört husûsiyeti vardır. Siyaset, riyâzet, firâset ve riâyet. Siyaset ve riyazet gizli, firâset ve riâyet açıktır. Siyaset; kalb temizliğine, riyâzet ise hakikate ulaştırır. Siyaset, nefsi tanımaktır. Riyâzet, nefse muhalefet ve düşmanlıktır. Firâset, Allahü teâlânın iyiliklerini yakinen görmek. Riâyet de, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymaktır. Siyâset, kulluğu canlandırır, riyâzet kaza ve kadere râzı olmayı sağlar. Firâset, kötülükten arınmayı ve tarif edilemeyecek şeyleri müşâhedeyi sağlar, riâyet ise sevgi ve korku kazandırır. Vefâ, safa ile beraber olur, rızâ muhabbetle beraberdir. Bunlardan birinin ilmi diğerinden, birinin bilgisizliği de öbürünün cehâletinden kaynaklanır."
"İnsanları hoş görmek, muhabbet icabıdır. Diğer insanların yaptıklarını, seçilmişlerden de beklemek akıl işi değildir. Evliyâ, bu fâni dünyâda olup biten şeylerle değerlendirilmeye kalkışılırsa, ortalık fitne ve fesada boğulur."
"Peygamberler, mucizelerini insanların imân etmeleri için açıklarlar. Evliyâ da, kerâmetlerini insanlar arasında fitneye yol açmaması için saklar."
"Hatıra gelip geçen şeyler mühim değildir. İş bir makama vâsıl olup, asli vatanını müşâhede etmektir. Asıl yerini gören, geçici şeylere i'tibâr etmez."
"Kalbin kararmasının alâmeti, kulun kendi tedbirine güvenip, Hak teâlânın muhafaza etmesi için duâ ve istekte bulunmamasıdır. Halbuki Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) 'Yâ Rabbi! Beni, daha şimdi doğmuş bir çocuk gibi muhafaza et!' diye duâ buyurdular."
"İnsanların kalbinin nûru, yüzünde görülür."
"Allahü teâlâ, İsrâ sûresinin 23. âyet-i kerimesine meâlen; (Anaya ve babaya güzellikle muâmele edin. Onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyârlık hâline ulaşırsa, sakın onlara 'Öf' bile deme, onları azarlama, yüksek sesle hitâb edip onlara bağırma, ikisine de iyi ve yumuşak söyle) ve Ankebût sûresi sekizinci âyet-i kerimede meâlen; (Biz, insana, ana ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara [bu husûsta] itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. Vakt-i cezada size yaptığınızı [amellerinizin karşılığını] haber vereceğim) buyurdu."