Ebû Bekr Dîneverî
Bir kimse (Hastam iyi olursa veyâ şu işim hâsıl olursa, sevâbı [Seyyidet Nefise] hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veyâ bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur'ân-ı kerim okunup veyâ koyun kesip, sevâbı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanmakta, onun şefâati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermektedir...
Eski Yunan felsefecilerine göre, eşyâyı tanımak için, bunların görüntülerinin, his organları üzerinde hâsıl olması lâzımdır. İnsan ölüp, rûh bedenden ayrılınca, his organları çalışmıyor ve çürüyüp yok oluyor. Eşyâyı tanımak imkânsız oluyor. Bir şeyin hâsıl olması için lâzım olan şart yok olunca, o şey de hâsıl olmaz diyorlar. Onlara deriz ki, eşyâyı tanımak için, his organları şart değildir. Çünkü, eşyânın tanınmaları, histe de, rûhda da, onların sûretlerinin, görüntülerinin hâsıl olması ile değildir. Bundan başka, görüntü, his organlarında hâsıl olmaksızın, doğruca rûhda hâsıl olamaz demek, mesnetsiz, kuru bir iddiâ olur. İslâm inancına göre, rûhta, bedenden ayrıldıktan sonra, yeni bir anlayış, dirilerin hâllerini ve bilhâssa dünyâda iken tanımış oldukları kimselerin hâllerini anlamak kuvveti hâsıl olmaktadır. Bundan dolayı velilerin "kaddesallahü teâlâ esrârehümül'aziz" kabirlerini ziyâret etmek ve onların mübârek rûhlarından istigâse etmek, yani yardım dilemek ile, iyiliklere kavuşulmakta ve zarârlardan kurtulmak nasib olmaktadır.
Rûhun, bedenden ayrıldıkdan sonra, bedenle ve bedenin bulunduğu toprakla alâkası, ilgisi vardır. Bir kimse, bu toprağı ziyâret eder ve velinin rûhuna teveccüh ederse, ikisinin rûhları buluşurlar ve birbirlerinden fâidelenirler. İnsanın rûhu, bedenden ayrılıp, dünyâ ilgisinden kurtulunca, melekler âlemine, kudsi makâmlara gider. O âleme mahsûs kuvvetler kendinde hâsıl olur. Birçok şeyler yapabilirler. İnsan hocasını rüyâda görüp, bilmediklerini sorup öğreniyor. Rûhu olgun, nefsi pâk ve tesiri kuvvetli bir velinin kabri yanına gidip, bir zamân durulur ve o toprakdaki veli düşünülür ise, rûhu o toprağa bağlanır. Meyyitin rûhu da, bu toprağa bağlı olduğu için gelen insanın rûhu ile velinin rûhu buluşmuş olurlar. Bu iki rûh, karşılıklı iki ayna gibi olur. Her birinde olan kemâlât, ötekine akseder, yansır. İkisi de çok fâidelenir.