Ebû Türâb Ve Tövbekâr Genç -1-
"FASIK BİR OĞLUM VAR!""Ey üstâd! Fâsık bir oğlum var. Dün gece fısk meclisi kurmak ve şarab içmek istedi. Akşamdan sonra, Allahü teâlâ ona bir hastalık gönderdi. Şimdi hasta yatağında yatıyor. Komşular onu mahalleden çıkarmamı istedi. Ben de ağır hasta olduğunu bildirdim. Ölürse hepimiz ondan kurtulur, yâhut tövbe eder, kendisi kurtulur. Ölmez ve tövbe de etmezse, o zaman onu şehirden dışarı çıkarın dedim..."
Ebû Türâb-ı Nahşebi, o genci görmek istedi. Evden içeri girince, genç onu görür görmez feryâd edip ağlamaya başladı ve;
"Yâ Rabbi ne kadar kerimsin. Benim gibi ömrünü boşa geçirmiş bir zavallının duâsını ânında kabûl eyledin" dedi.
Ebû Türâb;
"Ey genç! Ne duâ ettin?" deyince, genç;
"Üstâdım, bugün seher vaktinde iki duâ ettim. Biri; Yâ Rabbi sabahleyin bana, Ebû Türâb'ın yüzünü görmek nasib eyle, ikincisi; Yâ Rabbi, nasûh tövbesi ihsân eyle dedim. Duâmın birini şu anda kabûl edilmiş görüyorum, umarım ikincisi de kabûl edilir... Ey hocam çok günahkârım. Tövbe etsem, kabûl olur mu?" dedi. Ebû Türâb;
"Ey genç! Ümitsiz olma! Çünkü Allahü teâlâ ziyâdesi ile tövbeleri kabûl edici ve affedicidir. Âcizlere kâfidir. Düşkünlerin en iyi vekilidir" buyurdu... Genç, onun elinde tövbe etti ve gözlerinden yaşlar döküldü...
"SANA BİR VASİYETİM VAR!.."
Ebû Türâb oradan ayrılınca, genç, annesine;
"Ey anneciğim! Sana bir vasiyetim var. Beni bu yataktan ve yumuşak yastıktan, hakir ve zelil toprağa indir. Ebû Türâb'la tövbe ettiğim andan sonra, yerde Allahü teâlâya tekrar tövbe edeyim. Çünkü bu hastalık beni iyice sardı. Artık bu hastalıktan öleceğimi anlıyorum" dedi.
Annesi isteğini yerine getirdi ve onu yere indirdi. Genç, yüzünü toprağa sürdü, kalp ve rûhunun derinliklerinden gelen bir ses ile;
"Yâ Rabbi! Yaptıklarıma pişman oldum. Tövbe ettim. Senin dergâhından başka kapım yok. Dertlilerin dayanağı, muhtaçların sığınağı sensin. Toprakla bir olmuş, zamânını boşa geçirmiş ben kuluna rahmet et" diye yalvarıp inledi... Tövbekâr genç nasıl bir nimete kavuştu, o da yarına...