Edirne'den Doğan Güneş Cemâleddîn-i Uşşâkî
İlk hocası Hamdi BağdâdiCemâleddin-i Uşşâki, ilim ve edebi ilk olarak Edirne'de medfûn bulunan Hamdi Bağdâdi'den öğrendi. Bu hocasının vefâtından sonra Şeyh Sezâi ismindeki mânevi ilimlere sâhib olan zâta talebe oldu. Çok yüksek mânevi mertebelere kavuştu. Şeyh Sezâi'de bulunan mânevi sırları elde etti. İlk hocası Hamdi Bağdâdi'nin vefâtlarından on dokuz; Şeyh Sezâi'nin vefâtından dört sene sonra, mânevi bir işâretle, 1742 (H.1155) senesinde İstanbul'a gitti. Eğrikapı dışındaki Savaklar mevkiinde bulunan Hırâmi Ahmed Paşa Dergâhına, vefât eden Muhammed Efendinin yerine tâyin edildi...
Cemâleddin-i Uşşâki, vefâtına kadar bu dergâhta isteyen herkese ilim ve tasavvuf yolunun edebini öğretti. Zamânında kaybolmaya yüz tutan Uşşâkiyye tarikatını ihyâ ederek, bu yolda çok talebe yetiştirdi. Yetiştirdiği talebelerin en büyüğü Selâhaddin-i Uşşâki'dir...
Gayr-i müslimler imân etti!..
Vefâtından sonra, türbesinin yanında bulunan mescid ve iki katlı ev, bir gece yandı. Bu yangın sırasında türbenin çatısı da tutuştu. Tahtalar parçalar hâlinde kabrinin etrâfına düştü. Hikmet-i ilâhi o kor parçalarından bir tânesi bile kabrin üzerine düşmedi. Sandukanın üzerinde bulunan örtüye ve baş tarafındaki beyaz sarığa hiçbir şey olmadı. Hattâ beyaz sarığın dumandan ve isten rengi bile değişmedi. Cemâleddin-i Uşşâki'nin vefâtından sonraki bu kerâmetini gören gayr-i müslimlerden imân edenler olurken; Müslümanlardan onun büyüklüğünü anlayamayanlar da bu hâdiseden ibret alıp tövbe ettiler.
Cemâleddin-i Uşşâki, vefatından evvel buyurdu ki: "Selef âlimlerinden bazıları şöyle buyurmuşlardır: Bir kimse ilmiyle kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allahü teâlâ onu ilmiyle alçaltır. İlmiyle tevazu göstereni de ilmiyle yükseltir."