Elem Dikeni Batmadıkça, Murat Gülü Açılmaz!
Muhammed Bâki-billah bir gece rüyâsında Hâcegi Muhammed İmkenegi hazretlerini gördü. Hocası ona; "Ey oğul! Senin yolunu gözlüyorum" buyurdu. Bâkibillah hazretleri buna çok sevindi. Hemen huzûruna gitti. Üç gün üç gece birlikte bir odada baş başa kalıp, sohbet ettiler. Hâcegi hazretleri ona feyiz verip, yüksek derecelere kavuşturdu. Sonra Bâkibillah hazretlerine buyurdu ki:
"Sizin işiniz, Allahü teâlânın yardımı ve bu yüksek yolun büyüklerinin rûhlarının terbiyeleriyle tamâm oldu. Derhâl Hindistan'a gidiniz. Orada sizin bereketli nefeslerinizden bir aziz meydana gelecek, bütün dünyâ onun nûruyla dolacak. Hattâ, siz de ondan nasibinizi alacaksınız."
Hâce Bâkibillah hazretleri Hindistan'da Serhend şehrine geldiği zaman, kendisine; "Kutbun etrâfına geldin" diye ilhâm olundu. Bu kutub, İmâm-ı Rabbâni hazretleriydi. Semerkand ve Buhârâ'dan getirilmiş bu kıymetli tohum, Hindistan toprağına ekilmiş oldu.
Hâcegi Muhammed İmkenegi hazretleri, ömrünün sonlarına doğru şu şiiri çok okurlardı:
"Zaman zaman ölümü hatırlarım,/Bugün ne olacak ben de bilemem./İsteğim Rabbime yakın olmaktır,/Başka ne olursa ona râzıyım."
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi hazretleri bir mektûbunda Hâcegi İmkenegi hazretlerinden bahisle şöyle buyurmuştur:
"Hâcegi İmkenegi kuddise sirruh Hak âşıklarını hakiki mahbûba kavuşturmak için sıkıntılara katlanarak ve zâhiren kırıklık içerisinde senelerce rehberlik yaptı. Bir gün talebelerinin bir kısmı ile dikenlik bir yerden geçiyorlardı. Bir talebesinin ayakları yalın idi. Hemen her adımda bir diken batıyordu. İçinden gizlice âh çekiyor ve ayağını da hocasının izinden ayırmıyor, tâkip ediyordu. Hocası İmkenegi hazretleri onun bu hâli üzerine iltifât edip; 'Kardeşim ayağa elem dikeni batmadıkça, murat gülü açılmaz' buyurdu. Bu söz üzerine talebenin gönlü pek ziyâde hoşnûd oldu..."