En Iyi Vakit, Allah'ın Râzı Olduğu Vakittir!
Bir zaman, gönül ehli güzel haller sâhibi bir kısım cemâatle Mekke'den Irak'a gidiyorduk. Yol güzergâhında konaklayıp bir kuyu başında mola verdik. Çok susamıştık. Lâkin kuyudan su çekecek ipimiz yoktu. Paltolarımızdan şerit hâlinde bağlar kesip birbirine ekledik. Sonra bunu kovaya bağlayıp kuyudan su çekerek o cemâatte bulunanların her birine dağıttım. Kana kana su içip susuzluklarını giderdiler. Sonra kendim için kovayı kuyuya sarkıttım. İp koptu. Kova kuyuya düşüp kayboldu. O sırada Allahü teâlânın kudretiyle kuyunun suyu ağzına kadar yükseliverdi. Sudan içtim. Bu hâli oradakiler de görüp hayretler içerisinde kaldılar. O zaman onlara dönüp; "Ey yol arkadaşlarım! Niye buna şaşıyorsunuz? dedim. Onlar; "Bu hârikulâde bir iş" deyince, ben; "Evet öyle! Lâkin âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın kudretiyle olan bir iştir" diye cevap verdim...
Kendisine tasavvuftan sorulduğunda "Tasavvufun tamâmı boş şeylerden uzaklaşmak, mârifetin tamâmı ise cehâletini itirâf etmektir" buyurdu. Nefsin ve dünyâ sevgisinin zararlarından sakındırırdı. Bu hususta da; "Nefsin ile meşgûl olman, seni Allahü teâlâya ibâdetten alıkoyar. Dünyâya olan merâkın da, âhiret merâkından uzaklaştırır" buyurdu. Riyâ ve gösteriş yapanları münâsip bir lisanla ikâz ederdi. Bu sebeple; "Hüsranda kalanların en kötü durumda olanı, yaptığı iyi amelleri halka gösteren ve şahdamarından daha yakın olan Allahü teâlânın huzûruna, kötü amellerle çıkandır" buyururdu. "En iyi vakit ne zamandır?" denildi. O; "Bütün vakitler, Allahü teâlânındır. En iyi vakit, Allahü teâlânın râzı olduğu vakittir" buyurdu.
Sevdiklerine nasihat olarak buyurdu ki:
"Allahü teâlâ, nimeti mârifete ihsânı ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahların affına sebep kıldı."
"Eğer ârife, devamlı dünyâda kalacaksın denilseydi, üzüntüsünden ölürdü. Cennet ehli için de, sizler Cennet'ten çıkacaksınız denilseydi, onlar da üzüntülerinden ölürlerdi."