Mevlana Abdüllatîf Câmî hazretleri 1551 senesinde Edirne'den Semerkand'a gitmek üzere iki yüz dervişten fazla bir toplulukla Dobruca'ya doğru yola çıktı. Kendisini uğurlamak üzere Kazasker Abdurrahmân Efendi, Câfer Efendi, bâzı vezirlerle emirler hazır idiler. Ancak dervişler pek yoksul olup yanlarında kendilerine yol azığı yapabilecek hiçbir şeyleri yoktu. Atı olanlar atlarına verecek arpadan mahrumdular. Şeyh hazretleri de atını dervişlerden birine verdiği için yaya kalmıştı. Bu hâl onları yolcu edenlerin üzülmelerine yol açtı. Onların bu üzüntülü hâlleri Şeyh'in gözünden kaçmadı. Muhabbet nazarı ile Edirne tarafına baktı. Kısa bir müddet sonra Sultanın Hazinedarbaşı gelerek herkesin hayret dolu bakışları arasında, yüz bin akçeden fazla bir parayı Şeyh hazretlerine teslim etti. Hazret-i Şeyh bu parayı yanında bulunan yardımcısı Mevlânâ Şihâbüddîn'e vererek dervişlerin ihtiyâçlarını karşılattı. Herkes ziyâdesiyle memnun olup Sultan'a hayır duâlar etti. Bunun gibi nice kerâmetleri görülmüştür...
Mevlana Abdüllatîf Câmî hazretleri birkaç defâ hacca gitti. Bir sene hac dönüşünde, yolda düşman ve eşkıyâ tehlikesi olduğunu haber aldılar. Memleketlerine başka bir yoldan geldiler. Yolda gelirken, bir yerde mola verip; "Burada birkaç gün istirahat etmemiz îcâb ediyor" dedi. Yol arkadaşları kabûl edip, orada konakladılar. Fakat Hâce Selâhaddîn isminde bir vezîr ve yanındaki birkaç kişi, yola çıkmakta acele ettiler. Onlar yola çıkınca, geride kalanlardan birkaçı biz de çıkalım diye Abdüllatîf Câmî hazretlerine arz ettiklerinde, müsaade etmedi ve gitmekte yine acele etmedi. Fakat acele ile yola çıkanlar, eşkıyâ eline düşüp şehîd edildiler. O büyük zâtı dinlememeleri sebebiyle, başlarına bu hâdise geldi... Abdüllatîf Câmî ise birkaç gün sonra yola çıktı. Tehlike de geçmiş idi. Sâlimen memleketlerine döndüler.