Sevabı en çok ve birinci vazîfe olan namaz, farzlardır. Sünnetler ve nâfile namazlar, farzların yanında büyük bir denize nazaran, bir damla kadar bile değildirler. Bir vakit farz namazı özürsüz kazaya kalan kimsenin hiçbir sünnet ve nâfilesi kabûl olmaz, yâni sahih olsa ve niyet etse bile, sevap verilmez. Abdülkâdir-i Geylânî (Fütûhülgayb) kitabında, (Farz namazı terk etmiş olan kimsenin, bunu kaza etmeden önce, sünneti kılması ahmaklıktır ve câhilliktir. Zîrâ bunun sünnetleri kabûl olmaz) diyor. O hâlde, her şeyden evvel kaza namazlarını kılmalı, namaz borçlarını ödemelidir ve sabah namazından başka dört vakit namazın sünnetleri yerine de, tembellikle kılınmamış namazlar bitinciye kadar kazalarını kılmalıdır.
İbni Âbidîn nâfile namazları anlatırken diyor ki: (Sünnetler, farzlar ile ve vâcibler ile berâber ayrıca kılınan başka namazlar demektir. Müekked olan ve müekked olmayan sünnetlerin hepsine nâfile namaz denir. Çünkü, farz ve vâcib olmayan namazlar, nâfiledir. Nâfile denilen namazların hepsi, sünnet değildir. Sünnet namazı özürsüz ve devamlı olarak terk eden, eğer sünnet olduğuna inanıyor, saygı gösteriyorsa küçük günaha girer. İnanmadığı, saygı göstermediği için kılmayan ise, kâfir olur. Dinden olduğu zarûrî bilinen, yâni câhillerin de bildiği bir şeyi inkâr eden de kâfir olur.
Hanefî mezhebine göre, icmâ hâsıl olmuş, yâni dört mezhepte de aynı olan bir hükmü inkâr eden de kâfir olur. Müekked sünneti özürsüz devamlı terk etmek günahı, vâcibi terk günahına yakındır. Devamlı terk etmek dalâlet olur. Terk eden levm edilir, azarlanır. Farzlardan sonra kılınan sünnet namazlar, farzların içindeki sünnetlerden özür ile, meselâ unutarak terk edilen sünnetlerin yerine geçecek, böylece farzları tamamlayacaktır. Yoksa, sünnet namazlar, hiç kılınmamış farzın yerine geçmez, terk edilmiş farzı tamamlamaz...