Fâsık Kimselere De Rıfk Ile Muâmele Et
"Allahü teâlânın sevgili kullarından bir fakir, namaz ânında nasıl Allahü teâlâ ile birlikte bulunuyorsa, yemek esnasında da Allahü teâlânın huzûrunda ve O'nunla birlikte bulunmadan ve yemek yemenin tat ve lezzeti ile münâcaatan lezzetini aynı anda birleştirip duymadan, olgunluğa erişmiş sayılmaz. Zirâ kemâle erişenlerde, bu iki lezzet ve duygunun biri, diğerini etkileyip gizleyemez. Bu durum ve tutumda olan kimseler, bir anda iki lezzeti tattıklarından, Allahü teâlâya şükürde bulunurlar."
"Bu dünyâ evinde, kendi ihtiyâcından çok bir şeyi Allahü teâlâdan isteyenlerin, uzağı görüşü körleşmiş demektir. Bir kimse, Allahü teâlânın kendisine vermiş olduğu zaruri hacetlere karşılık, O'na şükürde bulunacak bir gücü gösteremezse, ihtiyâcından fazla istemiş olduğu şeylere karşı Allahü teâlâya şükürde bulunabilir mi?"
"Allahü teâlânın rızâ ve hoşnutluğunu kazanmak için, dünyâ nimetlerinden aza kanâat eden kullarının amelleri az olsa da, cenâb-ı Hak böyle kullarından hoşnut olur."
"Zulüm ve eza gören din kardeşinin kalbini, sabır tavsiye ederek güçlendiren bir kimse, ona yardım etmiş sayılır."
"Allah için kardeşini ziyâret etmeye gidecek bir kimsenin yürümeye gücü varken, binecek bir vâsıta bulmak için ziyâreti geciktirmesi doğru değildir."
"Allahü teâlâya kavuşturan yola davet edenler, fâsık kimselere dahi kaba ve fana olmamalılar. Onlara rıfk ile muâmele edip, ihsân ve kerem göstererek gönüllerini hoş tutmaklar ki, kendilerine yönelsinler. Ancak bu meyil gerçekleştikten sonra nasihatte bulunsunlar."
"İki hasımdan birinin önce davranıp selâm vermesi, aralarındaki düşmanlığın silinip yok olmasına sebep olur. İki düşman kimseyi barıştıracak en kestirme yol selâmlaşmadır."
"Suç işleme tat ve lezzeti bir insanın kalbinde yer ettiği sürece, Allahü teâlâ için yaptığı tâatinin ona bir faydası yoktur. Çünkü, koyu karanlığa benzetilen şehvet ve günahlar, tâat nûrunun kalbe girmesini engellemiş olur. Rabbin meclisinde oturmak için, bu nûrun kalbe girip yerleşmesi gerekmektedir."