Bu mektup, vaktin sultânı olan Ebü'l-Muzaffer Muhyiddîn Muhammed Âlemgîr'e yazılmış olup, tövbe hakkındadır.
Her hamd ve medhin hakîkî sahibi olan ve istediğini yapıp, dilediği şekilde hüküm veren Allahü teâlâya hamd, O'nun sevgili Peygamberine ve âline her zaman dâimî salât ve selâmlar olsun. Bu fakîre ihsân ederek gönderdiğiniz kıymetli mektubunuz geldi. Çok sevindirdiniz. (Mektubun bundan sonraki kısmı, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbâtının 2. cildinin 66. mektubudur.)
Kıymetli ömrümüz günah işlemekle, kusur, kabahat yapmakla, yanılmakla geçip gidiyor. Bunun için; tövbeden, Allahü teâlâya boyun bükmekten söyleşmemiz, verâ ve takvâdan konuşmamız hoş olur. Allahü teâlâ, Nûr sûresi otuz birinci âyetinde meâlen; "Ey müminler! Hepiniz, Allahü teâlâya tövbe ediniz! Tövbe etmekle kurtulabilirsiniz" buyuruyor. Tahrîm sûresi, sekizinci âyetinde meâlen; "Ey îmân eden seçilmişler! Allahü teâlâya dönünüz. Hâlis tövbe edin! Yâni tövbenizi bozmayın! Böyle tövbe edince Rabbiniz, sizi belki affeder ve ağaçlarının, köşklerinin altından sular akan Cennetlere sokar" buyuruyor.
En'âm sûresi, yirminci âyetinde meâlen; "Açık olsun, gizli olsun günahlardan sakınınız!" buyuruyor. Günahlarına tövbe etmek, herkese farz-ı ayndır. Hiç kimse tövbeden kurtulamaz. Nasıl kurtulur ki, peygamberlerin "aleyhimüsselâm" hepsi tövbe ederdi. Peygamberlerin sonuncusu ve en yükseği olan Muhammed aleyhisselâm buyuruyor ki: "Kalbimde (envâr-ı ilâhiyyenin gelmesine engel olan) perde hâsıl oluyor. Bunun için her gün, yetmiş kere istigfâr ediyorum."
Yapılan günahta, kul hakkı bulunmayıp; yalnız Allahü teâlâ ile kendi arasında olursa; böyle günahlara tövbe etmek, pişman olmakla, istigfâr okumakla, Allahü teâlâdan utanıp, sıkılıp, O'ndan af dilemekle o günahlar affolur. Farzlardan birini özürsüz terk etti ise, tövbe için, bunlarla birlikte, o farzı da yapmak lâzımdır.