Hacı Hıdır Efgân
"Kıymetli mektubunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Hele namazın tadını duymak, nihâyete yetişmeyenlere nasib olmaz. Hele farz namazların tadını almak, ancak onlara mahsûstur. Çünkü nihâyete yaklaşanlara nâfile namazların tadını tattırırlar. Nihayette ise yalnız farz namazların tadı duyulur. Nâfile namazlar zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanç bilinir...Namazların hepsinde hâsıl olan lezzetten, nefse bir pay yoktur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekte, feryâd etmektedir. Yâ Rabbi! Bu ne büyük rütbedir!..
İyi biliniz ki, dünyâda namazın rütbesi, derecesi, âhirette, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir. Dünyâda insanın Allahü teâlâya en yakın bulunduğu zaman, namaz kıldığı zamandır. Âhirette en yakın olduğu zaman da, rüyet yâni Allahü teâlâyı gördüğü zamandır. Dünyâdaki bütün ibâdetler, insanı namaz kılabilecek bir hâle getirmek içindir. Asıl maksad namaz kılmaktır. Saâdet-i ebediyye ve sonsuz nimetlere kavuşmanızı dilerim..."
"ONLARA GİDİYORUM..."
Hacı Hıdır Efgân, Behlülpûr kasabasında bulunduğu sırada, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin vefât ettiği haberini duydu. Bu haber üzerine içli gözyaşları dökerek Serhend'e gitti. Bu gelişinde yanık ve tatlı sesiyle ezân okudu. Ezân sesini duyan İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin talebe ve sevenleri toplanıp, o büyük velinin vefât ettiği gün gibi bir gün yaşadılar...
Hacı Hıdır Efgân, çok sevdiği
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin vefatından sonra onun hasretiyle devamlı yandı ve birkaç sene sonra vefat etti. Vefat etmeden önce buyurdu ki:
"Hocamın olmadığı bir dünyada bizim ne işimiz var? Onlara kavuşmaya gidiyorum..."