Bir rahibin odasının yanına yaklaşıp, ey râhip diye çağırdım. Fakat cevap vermedi. Üçüncü defa çağırışımda başını uzatıp: "Ey kişi ben rahip değilim. Rahip, Allahü teâlâdan korkan, O'na saygı gösteren, belâsına sabredip, kazâsına râzı olan, nîmetlerine şükredip onun için tevâzu gösteren, izzet karşısında zilleti kabûl eden, kudretine teslim olup, heybet ve azameti karşısında eğilen, hesap ve azâbını düşünen, gündüzünü oruç, gecesini ibâdetle geçiren, Cehennem'i hatırladıkça uykusu kaçan kimseye denir. Ben ise saldırgan bir köpeğim. İnsanlara zararım dokunmasın diye kendimi buraya habsettim" dedi. Bu sözleri üzerine şöyle sordum: "Allahü teâlâyı bildikten sonra insanları Allahü teâlâdan uzaklaştıran şey nedir?" "Kardeşim! İnsanları Allahü teâlâdan ancak dünyâ malı ve sevgisi uzaklaştırır. Çünkü dünyâ isyan ve günah yeridir. Aklı başında olan dünyâyı kalbinden çıkarıp, günahlarına tövbe ederek kendisini Allahü teâlâya yaklaştıracak şeye yönlendirir" diyerek daha önce kendisinin îmân ettiğini söyledi.
Yine şöyle anlatmıştır: Hacca gitmiştim. Yanımda bir genç durmadan Peygamber efendimize salâtü selâm getiriyordu. Bâzı yerlerde okunması daha uygun duâlar olduğu hâlde, genç her yerde duâ yerine salevât okuyordu. Dikkatimi çekti ve kendisine sordum. Genç şöyle dedi:
-Babam ile birlikte hacca gitmiştik. Yolda uyudum. "Kalk baban öldü" dediler. Kalktım gerçekten babam ölmüştü. Aynı zamanda yüzü de kararmıştı. Ölümü ve ayrıca yüzünün kararması beni daha da üzdü. Bu üzüntü ile tekrar uykuya daldım. Bu sırada rüyâmda siyah yüzlü dört kişi ellerinde demir kamçılar olduğu hâlde, babama yaklaştılar. Tam vuracakları zaman nur yüzlü bir zatın geldiğini, onlara dönerek; "Vurmayın!" dediğini, eli ile de babamın yüzünü sıvazlayarak nûrlandırdığını, sonunda bana; "Artık uyan, baban nûrlanmıştır" diye söylediğini gördüm. "Sen kimsin?" diye sorduğumda, "Ben Peygamberim, bana salevât getirdiği için ona şefâat ettim" buyurdu.
Uyandım, söylendiği gibiydi. Bu sebeple ben de salevât-ı şerîfeyi devamlı okuyorum.