Haram Işlememek Için Kendini Çukura Atan Zat
Tirmizi'ye, gençliğinde bir güzel kadın gelerek onu davet etti, ama o asla kabul etmedi. Fakat bu kadın Tirmizi hazretlerinin peşini bırakmadı. Bir gün kadının kendisine doğru geldiğini gören Tirmizi hemen kaçmaya başladı. Hakim-i Tirmizi, bir çukura rastladı. Hemen kendisini oradan atarak, o kadının şerrinden kurtuldu fakat bacağı kırıldı...
İhtiyârladığı zaman, bir gün eski günlerini hatırladı ve o hâl hatırına geldi. O an nefsinden zihnine; "O kadının teklifini kabul edip, ihtiyâcını temin etseydin ne olurdu? Nasıl olsa o zaman gençtin. Daha sonra tövbe ederdin..." diye bir düşünce geldi. Zihnine, nefisten böyle bir düşüncenin gelmesine çok üzüldü ve "Ey günahlarla ve pisliklerle dolu olan habis nefs. Kırk sene evvel, genç iken hatırında böyle bir şey yoktu da, şimdi bunca mücâhede ve riyâzetten sonra, günâh işlemedim diye pişman olmak nereden hatırına geldi?" dedi. Çok üzüldü, bir köşeye çekildi, günlerce ağladı... "Nasıl oldu da hatırıma böyle pis bir düşünce geldi" diyordu...
Bir müddet sonra, rüyâsında Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) gördü. Peygamberimiz ona; "Ey Muhammed! Nasıl sözler söylüyorsun? Senin yaptığın işler, bizimki gibi değildir. Senin yaptıkların sehiv ve gaflet, bizim (yani Peygamberlerin ise) ancak sahv (uyanıklık) ve doğruluktur" buyurdu. Bunun üzerine pişman oldu ve tövbe etti...
Bir gün, temiz yeni elbiseler giymiş, sarığını sarmış câmiye giderken, bir kadının evinin önünden geçiyordu. Kadın, çocuğunun kirli elbiselerini yıkamış, leğen de pislikli su ile dolmuştu. Hakim-i Tirmizi'yi evinin önünden geçerken, leğendeki pis suyu olduğu gibi damdan aşağı, üzerine döktü. Her tarafı necâset ve idrarlı su ile ıslandı. Bunun üzerine Hakim-i Tirmizi hazretleri hiçbir şey söylemediği gibi, başını kaldırıp bakmadı bile...
Biraz sonra Hızır aleyhisselâm geldi ve "Sen bu hakaret ve kötülüğe katlanıp, sabredip hiçbir şey söylemediğin için bizi gördün" buyurdu. (Çünkü o büyükler, tamamen nefslerinden uzaklaşmış, Hakk'a âşık olmuşlardır. O'ndan başka bir düşünceleri, O'nun rızâsından başka bir maksatları yoktur. Sabır, onların hâli olup, dâima Allahü teâlâyı anarlar.)