Hârûn Aleyhisselâm
Tûr Dağında iken...
Nâzab, Ubeyhu, Ayzâr ve Eysâmâr adında dört evlâdı olan Hârûn aleyhisselâm, İsrâiloğullarının nankörlükleri üzerine Cenab-ı Hakk'ın kendilerini Tih Çölünde kalmaya mahkum ettiği kırk senenin sonlarına doğru, Hz. Mûsa'dan birkaç sene veya bir rivâyete göre üç sene evvel vefât etmiştir.
Mûsâ aleyhisselâm; kavmiyle berâber Tih Sahrasındayken Allahü teâlâdan gelen vahiyle Tevrât-ı şerif'i almak üzere Tûr Dağına gittiği sırada Hârûn aleyhisselâmı yerine vekil bıraktı.
Allahü teâlâ Hz. Mûsa'ya vahyederek; "Ben kardeşin Hârûn'un ruhunu kabz edeceğim. Filân dağa gitmenizi istiyorum" buyurdu.
Işık saçan mağara!
Bu ilâhi emir üzerine; Mûsa, Hârûn (aleyhimesselâm) ve oğulları bildirilen dağa doğru yürümeye başladılar. Şehirden uzaklaşıp, dağa vardıkları zaman, ışık saçan bir mağaraya girdiler. Mağara içinde; süslü, güzel işlemeli bir taht görüp, etrâfında; "Bu eşsiz taht kimin bedenine uygun gelirse onundur" diye yazılı idi. Bunun üzerine Hârûn aleyhisselâm çıkıp yattı ve tam geldi. "Bu bana uygundur" dedi. Oradan inerken Azrail aleyhisselâm bir genç sûretinde gelip; "Hârûn aleyhisselâmın rûhunu kabz etmek için geldim" dedi.
"Oğullarımı hoş tutasın"
Hârûn aleyhisselâm, Hz. Mûsa ve kendi oğullarıyla helâllaştı. "Oğullarımı hoş tutasın" diye Mûsa aleyhisselâma ısmarladı. O sırada Azrail aleyhisselâm ruhunu kabzetti. Mûsa aleyhisselâm, Hz. Hârûn'un evlâdıyla birlikte cenâze namazını kılıp, o mağaraya defnettiler.