Hasan-ı Basrî Ve Hükümdarın Oğlu
"YARIN TAKDİM EDELİM!"Vezir; "Bugün bir tören var, yarın takdim edelim" dedi. Hasan-ı Basri o gece vezirin konağında misâfir kaldı... Sabah olunca vezire kendilerinin de yapılacak törenleri takib etmek istediklerini bildirdi. Vezir kabûl etti ve birlikte tören yerine geldiler...
Büyük bir meydanın ortasında süslü bir çadır kurulmuştu. Çadır saf ipek ve ibrişimden, direkleri ise gümüş ve altındandı. Çadırın önünde parlak yumuşak şilteler, divanlar kurulmuştu. Bu şilteler iyi cins atlastan ve çeşitli memleketlerden getirilmiş nâdide ve eşi bulunmayan kumaşlardan yapılmıştı. Çadırın içinde ise bir tabut bulunuyordu. Önce, ülkenin ileri gelenleri, esnaf, çiftçi ve sanatkârları bütün âletleriyle; daha sonra da Kayser (hükümdâr) ve has adamları meydanın ortasındaki süslü çadırın etrâfında döndüler ve çekilip gittiler.
Hasan-ı Basri vezire, yapılan törenle ilgili bilgi sordu. Vezir dedi ki:
"ELİMİZDEN BİR ŞEY GELMİYOR"
"Çadırın ortasındaki duran tabut Rum Kayserinin oğluna aittir. O genç, son derece güzellik sâhibi, kuvvetli ve heybetli idi. Bütün fenlerde ve ilimlerde bilmediği bir husus yoktu. Silâhşörlükte arkasını yere getiren bir er çıkmamıştı. Gökten gelen bir âfet ile kazâya uğradı. Kendisine verilen bütün ilaçlar ve devâlar şifâ vermedi ve öldü. İşte her yıl bu günde o genci anmak için gördüğün bu törenler düzenlenir. Herkes onun tabutunun bulunduğu çadırın yanına varır "Her birimiz senin uğruna canımızı fedâya hazırız, ama ne yazık ki elimizden bir şey gelmiyor. Bütün servetlerimizi, güzelliklerimizi, ilim ve hünerlerimizi emrine tahsis ettik, ama dünyâ kurulalı beri insanlar zengin fakir ölümden kurtulmaya muvaffak olamamışlardır" derler... Vezir sözünü şöyle tamamladı: "Ey tüccarbaşı! İşte bu mânâyı anlamak için Kayser ve diğer devlet erkânı ve hükümdârın yakınları çadıra girip cenâzeyi kucaklayarak teselli bulmaya çalışırlar. Ellerinden bir şey gelmediğini ve âcizliklerini anlayarak dağılırlar..."