Hasan Zarîfî Efendi
Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için, ihlâs, kalb-i selim sâhibi olmak lâzımdır. Kalb de, ancak Resûlullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" inanmak, Onu sevmek ve Ona tâbi olmakla temizlenir. Bunun için, birinci yol, hayâtta olan bir veliyi tanıyıp, Onun sözlerinden, kitâplarından Ehl-i sünnet i'tikâdını, ahkâm-ı islâmiyyeyi ve tesavvufun edeplerini öğrenmek ve bunlara uymak şartı ile, Ona (Râbıta) yapmak, yani kalbini Onun kalbine bağlamaktır.
Bir veli, kendi üstâdlarından almış olduğu yazılı vesikadan ve bütün sözlerinin, hareketlerinin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olmasından anlaşılır. Böyle bir veli görülemediği zamân, herhangi bir veliye râbıta yapan Onun (Üveysi)si olur. Bir ârifin sohbetine kavuşamayana, büyüklerin rûhlarından feyiz almak nasib olur. Allahü teâlâ onun ilerlemesi için, bunların rûhlarını vâsıta yapar. Ârifler, veliler, Allahü teâlânın vadettiği müjdeye kavuştukları için, öldükten sonra da, tâliblere feyiz verirler. Vefât etmiş olan velinin rûhundan da feyiz alınır. Sohbette feyizler, marifetler bol bol alındığı hâlde, üveysiler damla damla alabilir. Fakat bunun tek damlası, bütün dünyâ kazançlarından dahâ kıymetli ve pek lezzetlidir. Kabrini ziyâret etmek, damlaların artmasına sebeb olur. Kalblerin, rûhların arasındaki bağ, inanmak, sevmek ve istemektir.
KIYAMETE KADAR...
Bir Müslümân, bir velinin sohbetine kavuşursa veyâ hep onu düşünürse, yani onun sûretini, yüzünü hayâline getirirse, yâhud hayâtını, sözlerini öğrenip, severek, ağlayarak düşünürse, onun kalbindeki feyizler, marifetler, bunun kalbine akar. Yalnız uzaktan düşünerek yetişmiş, veli olmuş mes'ûd, bahtiyâr zatlar çok vardı. Bu kazançlarını ve kavuştukları yüksek dereceleri, kitâblarında bildirmişlerdir. Allahü teâlânın bu merhameti, bu ihsânı, kıyâmete kadar devâm edecektir...