Hasîb Dürrî Efendi
"Adâlet ile ihsânı karıştırmamalıdır. Allahü teâlâ, her memlekette yetişen kulları için, adâleti fazlası ile yapmıştır. Yani âkıl ve bâliğ olmadan ölen kâfir çocuklarını Cehenneme sokmayacakdır. Âkıl ve bâliğ olduktan, yani evlenecek çağa geldikten sonra, Muhammed aleyhisselâmın dinini duymadan ölen kâfirlere de azâb yapmayacaktır. Bunlar, İslâm dinini, Cenneti, Cehennemi işittikten sonra, merak etmez, öğrenmez ise, inât edip inanmazsa, o zamân azâb göreceklerdir...Âkıl ve bâliğ olanlar, ana babanın, muhitin yapmış oldukları eski tesirlerin altında kalmaz. Eğer kalsaydı, senelerden beri İslâm memleketlerinde, İslâm terbiyesi altında yetişen yüzbinlerle Müslümân evlâdı, İslâm düşmanlarının yalanlarına, iftirâlarına aldanmaz, dinsiz, mürted ve hattâ din düşmanı olmazdı. Bunlar, âkıl ve bâliğ olduktan sonra, hattâ kırkından sonra, hattâ, hoca, hâfız olduktan sonra, dinden çıkmakta, hattâ din düşmanı olmakta, hattâ din düşmanlığında önderlik yapmaktadırlar... Bu pek acı misâller, ana baba terbiyesinin tesirinin devâmlı olmadığını açıkça göstermekdedir...
İHSÂN VE ZULÜM!..
Diğer taraftan, birçok kâfirlerin, ilm, fen adamlarının Müslümân olduğunu görüyoruz. Pek az olsa da, dinini değiştirmeyenlerin bulunması, ana terbiyesinin tesirinin, ba'zan da devâmlı olduğunu gösteriyor denirse, bir çocuğun Müslümân evlâdı olması, İslâm terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın bir ihsânıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsânı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsân yapmaya mecbûr değildir. İhsân yapmamak zulüm olmaz. İhsân ettiği kimseler kâfir olursa, bunların cezâsı, azâbı da, kat kat ziyâde olacaktır..."