Kur’ân-ı kerimde, çok yerde namazla zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyene, Allah lanet eder. Tevbe suresi 34. âyetinde, (Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyene çok acı bir azap vardır) deniyor. Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Resulullah efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [Âl-i İmran 180]
Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur’ân-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır) buyuruldu. (Tevbe 34, 35)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.)
(Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!)
(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekâtı farz kıldı.)
(Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.)
(Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.)
(Zekât vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.)
(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.)
(Zekât vermeyen bir toplum, rahmetten, iyilikten mahrum kalır. Hayvanlar da olmasa, hiç rahmet görmezlerdi.)
(Zekâtı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.)
(Zekâtını veren o malın şerrinden korunmuş olur.)