Hazreti Ahrem Ve Resûlullahın Develeri
Böylece durumu öğrenen Seleme hemen Rebâh'ı Medine'ye haber vermek için gönderdi. Kendisi de gelecek yardım kuvvetini beklemeden tek başına eşkıyânın ardına düştü. Yaya idi, ama çok hızlı koşuyordu. Nihayet onlara yetişti. Seleme bin Ekvâ'nın kılıcı ve yayı yanında bulunuyordu. Hemen onlara ok yağdırmaya başladı. Bu durumu Seleme kendisi şöyle anlatır:-Onlara yetiştim, durmadan ok atıyordum. Onlardan bana yönelip de, öldürmediğim hiçbir atlı yoktu. Dağ yolu darlaşıp müşrikler, boğazın dar, ok yetişmez yerine girdikleri zaman, ben de, dağın üzerine çıktım ve onlara taş atmaya başladım. Resûlullah efendimize ait bulunan develeri ellerinden kurtarıp geriye alıncaya kadar onları ok ve taşa tutmaktan geri durmadım. Sonra da peşlerini bırakmadım. Onlara ok ve taş yağdırmaya devam ettim. Müşrikler benimle baş edemeyeceklerini anlayınca kaçmak mecburiyetinde kaldılar...
Bu arada, bana yardıma gelen süvârileri görünceye kadar bulunduğum yerden ayrılmadım. Süvâriler, ağaçların arasına girmeye başlamışlardı. Onların ilki, Ahrem Muhriz el-Esedi idi. Onun arkasında Resûlullah efendimizin süvârisi Ebû Katâde ve Mikdâd bin Esved vardı. Ben de, hemen dağdan inip Ahrem'in önünü kestim ve atının gemini tutup dedim ki:
"Benimle şehidlik arasına girme!"
-Ey Ahrem! Şu kavimden sakın! Resûlullah efendimizin sahâbileri gelip kavuşuncaya kadar onların seni kalbinden vurup şehid etmeyeceklerinden emin değilim!
Ahrem bana cevaben dedi ki:
-Ey Seleme! Eğer sen, Allaha ve âhiret gününe inanıyor, Cenneti ve Cehennemi de, hak ve gerçek tanıyorsan, benimle şehidlik arasına girme!
Bunun üzerine atının gemini bıraktım. Sonra Ahrem atını haydutların üzerine pervasızca sürdü ve müşriklerin attığı oklarla şehid düştü...