-Bir gün Mescid-i harama gitmiştim. Bir genç gördüm ki, iyice zayıflamış ve rengi açlıktan sararmıştı. Onun o hâli beni çok duygulandırdı, gence acıdım. Cebimdeki kesede, yüz altın kadar vardı. Keseyi çıkarıp gence uzattım. “Kardeşim şu keseyi al, ihtiyâçlarına sarf et” dedim. Bana bakmadı bile. Çok ısrar ettim. Israrımı birkaç defa tekrarladım. Nihâyet başını kaldırdı ve “Ey efendi, benim şu anda içinde bulunduğum hâli, Cennete bile değişmem. Senin verdiğin şu âdi dünyalığa mı değişeyim” dedi.
Hazreti Ali bir gün Hazreti Ebû Bekr’in “radıyallahü anhüma” yanına ziyârete gittiğinde sordu: “Yâ Ebâ Bekr! Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) halîfesi olmakla şereflendin. Sen hepimizden de üstünsün. Bu dereceye nasıl vardın? Anlatır mısın?” Hazreti Ebû Bekr de; “Şu beş şey ile: 1. İnsanları iki gruba ayrılmış gördüm. Bir kısmı dünyâ, bir kısmı âhıreti istiyorlardı. Ben âhıreti, yanî Allahü teâlâyı istedim. 2. İslâmiyetle şereflendikten sonra, bir gün bile midemi yiyeceklerle tam olarak doldurmadım. 3. Ağzıma hiç içki koymadım. 4. Önüme, biri dünyâya âit, diğeri de âhırete âit olan iki iş çıkınca, âhıreti dünyâya tercih ettim. 5. Peygamber efendimizle arkadaş olmakla şereflendim. Bu arkadaşlığımı, elimden geldiğince iyi yapmaya gayret gösterdim.” Bunları dinleyen Hazreti Ali, “Mübârek olsun yâ Ebâ Bekr” dedi.
Sırrî-yi Sekatî anlattı: “Otuz yıllık bir arkadaşım var idi. Onu aramak için yola çıktım. Çok aradım. Fakat bulamadım. Belki dağlardadır diye dağları dolaşmaya başladım. Sonunda onu, bir taşın üzerinde oturuyor buldum. Yanına geldim, çok dalgındı. Elbisesinden çektim, kafasını kaldırmadan; 'Ey Sırrî! Beni bırakıp git! Allahü teâlâ gayyûrdur (çok gayretlidir). Seni başkası ile meşgûl bulmasın. Dön, O’nunla beraber ol' dedi.”
“Hazreti Mûsâ (aleyhisselâm) Allahü teâlâya münâcaatında; 'Yâ Rabbî! Beni (Kelîmullah) olmakla şereflendirdin, benimle konuştun. Daha önce kimseyle konuşmadığın hâlde ne için beni seçtin? Acaba yaptığım hangi amel sebebiyle bana bu ihsânı yaptın?' diye suâl eyledi. Verilen cevapta; 'Yâ Mûsâ! Senden râzıyım. Râzı olmama sebep, hükümlerime râzı olman oldu' buyuruldu.”